İsterim ki, sırf bana özel olsun hurileriyle cennetim, Ya da ne fark eder ki! Neşeli zebanilerle cehennem! Ya o göğsünde ki cevahiri karartmamış sevgili. Belki de canıma kast edecek, çok azılı bir düşman, İsterim, zaman dursun avare gezebilmek için, Ya da ne fark eder ki! Dörtnala koşuyorsa saatim. Ya dikkatle izlerim herkesi tanıyacakmış gibi, Belki de sokakta yürürüm tanımadan hiç kimseyi. İsterim, hayatın her saniyesi coşkuyla almak nefesi Ya da ne fark eder ki! Her nefesin bilmemek değerini. Ya kimseyi kafana takmadan özgürce yaşayabilmeli, Belki de hayatın kukla ustası, ipler elinde yönetiyor beni. İsterim, Taş taş üstün de bırakmadan dünyayı yıkmak, Ya da ne farkeder ki! Tüketmeden hayatı tam yaşamak. Ya güven timsali olan mesaime son verip üçkağıtçı olmak, Belki de ihanet eden dostlara aldırmadan sadece kendim olmak! İsterim, yanlış yönü gördüğüm de doğru tarafa ulaşmak, Ya da ne fark eder ki! Otobanda ki son çıkışı kaçırmak. Ya sevgi doldu yüreğim, mutluyum seninle ufuklara bakarak , Belki de olmayan denizi izler gibi, bomboş bakarım giderayak. Ne farkeder ki kömür gibi yanmak, yada yangından ilk kurtarılan olmak.
meral bağcı
31 Mart 2012 Cumartesi
Dün ve Şimdi
Dün lisede fotoğraf çektirmiştim, tam 17 yaşım da, Sabah yataktan kalktım, kim bu yaşlı kadın karşım da? Bir erkek sesi geldi; günaydın canım haydi kahvaltıya! Benmişim, aynada ki yansımam mış o yaşlıca kadın ama!Zaman tüneline mi girmişim? Sanki rüyadaymışım gibi, Tarihi açık kalmış galiba zamanın, bu ne ara uçup gitti? Hiç aklıma gelmezdi! Saçımda aklar, yüzümde çizgi! Benmişim meğer aynada ki yansıma, o kadın yaşlı şimdiJ
kaderden kaçma!
Sakin kalmalıyım dünya da, isyan edip, karşı çıkamam ilahi yazgıya! Ne kadar kısa olursa olsun ömür, ekleme yapamam ki ben zamana! Ben de yunus gibi yaratılanları sevenlerdenim, yaratana olan aşkımla! İnsan kaderinden kaçamaz, tam yaşar! Ne bir eksik ne de fazla! Zorla olmaz! ne yazılmışsa alnına, o kesin sonunda çıkar karşına, Elimdeki malzemem bu, İzmir e gidemem ki! Ankara biletim varsa. Olacaklar olur, kırık testi su tutmaz sürekli çeşmenin önünde de dursa. İnsan kaderinden kaçamaz, tam yaşar! Ne bir eksik ne de fazla!
8 Mart 2012 Perşembe
boş
Tarih: 07-06-2009 Yer: Ankara Terminal J
Yolculuk başladı haydar paşadan derler ya, bende evime dönüyorum artık. Her gelen yolcu bir gün geri döner. Bende bu mantıkla çocuklarımın yanından eşimin yanında ki yerimi almaya, tilki misali kürkçü dükkânına dönüyorum. Dönmek kabiliyet değil zarurettir benim için ne oralı oluyorum nede buralı, neredeysem aklım diğer tarafta kalıyor.
Yolculuk başladı haydar paşadan derler ya, bende evime dönüyorum artık. Her gelen yolcu bir gün geri döner. Bende bu mantıkla çocuklarımın yanından eşimin yanında ki yerimi almaya, tilki misali kürkçü dükkânına dönüyorum. Dönmek kabiliyet değil zarurettir benim için ne oralı oluyorum nede buralı, neredeysem aklım diğer tarafta kalıyor.
Oğlum beni başkentin terminaline getiriyor. Beklemesini istemiyorum, nasıl olsa yanımda sadece çantam var. Vedalaşırken hemen ardı ardına rutin anne ikazlarımı yapıyorum: eve geç gelme, dikkatli ol, ablanı üzme, arabayı dikkatli kullan vb. bir sürü şey söyleyip sonra sarılıp öpüp ayrılıyorum yanından. Sevmem yolcu edilmeyi de, karşılanmayı da her gittiğim yerde tek tabanca gezmeyi severim. Eşime de haber vermedim beklemeyecek beni, bağımlılığı sevmem, sigaradan başka birşeye!
Kendi yalnızlığımla kendi başıma kalıyorum o kalabalıkta, yapayalnız ve sessiz. En koyu sohbetleri kendisiyle yapan bir insan olarak bu çok normal değil mi? Belki bir tanıdığa rastlarım umudu ile ya da inşallah beni tanıyan hiç kimseyi görmem diye. Ne bileyim fazla düşünmeden, ne beklediğimi bilmeden, görmeden etrafımı bomboş bakıyorum.
Yolcuyum bir otobüs terminalin de, başkentin curcunası için de. Kimin nereye gittiğini ya da nereden geldiğini bilmiyorum. Onlar da bilmiyordur, kim karşılayacak onları, memnun mu kalacaklar, pişman mı olacaklar bilmeden yolculuk yapacaklar aynı benim gibi! Bu kadar insan nereden geliyor, nereye gidiyor, ne işleri var hep bir merak içerisinde bakıyorum yüzlerine.
Önümden geçen çocuğa takılıyor gözüm, bir elin de simit diğer eli ile babasının elini tutuyor sıkı sıkıya. Dünyanın en mutlu insanı o şu anda, en güvendiği insanın yanın da otobüsleri kalkmak üzere, uçar gibi gidiyorlar perona.
Bir kız çocuğu elin de çikolata kucağın da oyuncak bebeği ile oturuyor annesinin yanın da. Otobüsün kalkış saatine kadar ağlamadan vakit geçirsin diye, annesi sıkılmadan cevap veriyor sorduğu her soruya. Belki karşılayanları olacak iyi ki geldiniz çok özlemiştik diye sarılacak sevgi ile. Beki de yanılıyorum, uzaktan gelen boynuna sarılıp hoş geldin diyecekleri, çok sevdikleri bir yolcuyu bekliyorlar.
Çaycı geçiyor önümden acı bir çay kokusu alıyorum, oldum olası dışarıda çay, kahve içmeyi sevmem. Çaycının yüzüne dikkatle bakıyorum, evine ekmek parası götürmek tek amacı. Geçim sıkıntısı öyle bir yerleşmiş ki yüzündeki bütün çizgilere, derinlikleri kanyonlar oluşturmuş bütün çehresin de.
Çaycı geçiyor önümden acı bir çay kokusu alıyorum, oldum olası dışarıda çay, kahve içmeyi sevmem. Çaycının yüzüne dikkatle bakıyorum, evine ekmek parası götürmek tek amacı. Geçim sıkıntısı öyle bir yerleşmiş ki yüzündeki bütün çizgilere, derinlikleri kanyonlar oluşturmuş bütün çehresin de.
Otobüs saatine daha çok var, vakitsiz gelmişim, her zaman her yere ve dünyaya geldiğim gibi. Zamanı öldürmek istiyorum otobüsüm perona girene kadar. Etrafım mahşer yeri gibi, kalabalıktan ayrılıp sakin bir köşedeki büfeye gidiyorum. Oradan yolculuk için bir sigara, tuzlu kraker ve su alıyorum. Bu büyük şehrin büyük şansını denemek için, her yerde bir umutla oynadığım gibi loto oynuyorum, ya kısmet.
İsteksizce tekrar giriyorum keşmekeşin içine, bir koşturmaca herkes bir tarafa koşuyor. Ben de bir sağa bir sola seğiriyorum, acaba nereye gidecektim unuttum mu? Kafam karışıyor ama topluyorum hemen kendimi, biliyorum canım, tabiki biliyorum nereye gideceğimi.
Kalabalıkta insanların yüzlerinde ki heyecanı, hüznü, sevinci, şaşkınlığı ve telaşı onlarla beraber yaşıyorum. Suyumdan bir yudum alıp yürüyorum, nereye gittiğime dikkat etmeden. Her otobüs şirketinin önünde geçtiğim de yasaklandı ya bağırmak! Gürültü kirliliği yapmak! çığırtkan çığlık atamaz ama! tutamaz da kendini! Abla hemen kalkıyor buyurun, İstanbul, İzmir, Bursa, diğer firmanın önünde bir başkası, Mersin, Adana, Osmaniye, daha yürüyorum Sivas, Erzurum, Erzincan, Kars, diye bağırıyor, aval aval bakıyorum etrafıma. Benim gideceğim yer belli, biletim de cebim de ama kafamı karıştırıp içimden bir an acaba ben nereye gidecektim dedirtiyorlar! Niye bu adamlar beni zorla başka yerlere göndermeye çalışıyorlar ki! diye safça bir soru soruyorum kendime!
Yüzüme bir tebessüm oturuyor gülme diye ikaz ediyorum kendimi, seni deli sanacaklar. Tekrar sorguluyorum ben nereye gidecektim? O kadar çok şehir ismi duydum ki iyicene iptal olmuş durumdayım, terminalde hala geziyorum hiçbir amacım olmadan. Yüzlerce insan etrafım da devirdaim yapıyor, onlarca kapıdan giriyorlar ve çıkıyorlar, kim yolcu, kim hancı bilemiyorum.
Ama benim için vakit yaklaşıyor, birazdan Ankara otobüs terminalinden yolculuğum başlayacak ve terk edeceğim başkenti yüzlerce insan gibi.
Bakalım zaman ne getirecek ve nasıl bir yolculuk yapacağız!
Ama benim için vakit yaklaşıyor, birazdan Ankara otobüs terminalinden yolculuğum başlayacak ve terk edeceğim başkenti yüzlerce insan gibi.
Bakalım zaman ne getirecek ve nasıl bir yolculuk yapacağız!
boş
Otobüse biniş!
Al gözüm seyreyle etrafı diyorum, ama gözüm öyle yoruldu ki bu hengâmede kime bakacağını şaşırdı. Saate bakıyorum zamanım yaklaşmış, dışarı çıkıyorum bir sigaralık vaktim kalmış bir kenar da yakıyorum sigaramı, ard arda bir kaç nefes çekip sigaralığın içine atıyorum. Gidip otobüsümü ve beş saat sürecek olan yolculuğum da cam kenarın da oturacağım koltuğumu da bulup oturuyorum. Camdan dışarıdaki kaosa bakmaya devam ediyorum, hiç aralıksız karınca sürüsü gibi kımıl, kımıl devam ediyor bana inat. Yanıma acaba kim oturacak? Az değil beş saat yoldaş olacağız istesek de istemesek de.
Yolcular gelmeye, bagajlar yerleştirilmeye, otobüs yavaş yavaş dolmaya başlıyor. Uğurlamaya gelenlerle vedalaşılıyor kimi koltuğuna kadar refakat ederken, kimisi de kapıda bırakıyor bazıları da benim gibi yapa yalnız geliyorlar.
Benim hattın yolcuları bellidir, otobüsler eski model, yolcular yöreseldir. Birkaç tane ziraat civcivi bulunur sadece, diğerlerinin hepsini tanırım mutlaka, şahsen değil ama kıyafetlerinden, konuşmalarından, çocuklarına davranışlarından anlaşılır. Kötülemiyorum yanlış anlama olmasın, dedim ya yöreseldir benim hemşerilerim, yapmacık değildir safiyanedir oldukları gibidirler. Camdan bakarken otobüsün yanına iki bey bir bayan geliyorlar, önce bagajlarını yerleştiriliyor, beyin biri otobüse biniyor bayanın elinden tutup merdivenden çıkmasına yardım ederken diğeri görmedim ama galiba ardından itiyor! Bayan o kadar kilolu ki inşallah benim yanıma oturmaz diye geçiriyorum içimden. Ne yazık ki bana bir bakış atıp hah orası diyorlarL bayanın benim koltuk arkadaşım olduğunu o an anlıyorum, şom ağızlı meral, şom ağızlı meral diye kafamı camlara vurasım geliyor.
Bayanın yanındaki bey iyi günler bacım!
İyi günler diyorum!
Yolculuğunuz nereye kadar?
Sorgun diyorum,
Hah iyi ablamda Sorguna gidiyor yolda yardımcı olurmusunuz?
Çaresizce tabi ki diyorum!L
Aldım mı belayı başıma birde yetmezmiş gibi bana emanet ediliyor.
Hanımı kucağıma J pardon yanıma oturtuyorlar iyi yolculuklar dileyerek iniyorlar otobüsten. Bayan o kadar kilolu ki ben Somalili gibi kalıyorum yanın da, tabiri caizse sinek gibi cama yapışıyorum sanki. Keşke iki koltuk alsalardı, ya da ben alsaydım sere serpe rahat yolculuk yapardım diye feryat ediyorum ağzımı hiç açmadan. Bir film şeridi gibi geçiyor gözlerimin önünden yapacağım beş saatlik sıkışık yolculuğum.
İçimden geçenleri anlamasın diye yüzüme gülümseyen maskemi takınıyorum, kibarlık edip bayana iyi yolculuklar diliyorum.
Sağ olasın sana da iyi yolculuklar diyor.
Elime kitabımı alıyorum, kulağıma müzik çalarımın kulaklığını takıyorum. Elimde ki kitabı açmadan terminalde ki curcunayı izliyorum, Ankara yı terk edene kadar, çocuklarımı geride bırakmanın elemi ile boş gözlerle dışarı bakıyorum.
Yan otobüste çok şirin bir çocukla göz göze geliyorum ( şirin olmayan çocuk varmı ki ) el sallıyor, öpücük atıyor bana, bende ona aynen iade ediyorum. Gülücükler uçuşuyor iki aracın arasın da, havada ki hüznü biraz olsun yumuşatıyor.
gözlerim dalgın, içim de boşluk!
öyle büyük bir hüzün var ki içimde! ne nedenini biliyorum nede çaresini!
öyle üzgünüm ki! ne neden üzüldüğümü, yada beni kim üzdü hatırlamıyorum,
öyle karmaşığım ki bu günlerde, ya sürekli konuşmak, yada tüm dünyayı susturmak istiyorum! asla giriler olmadan! ya bembeyaz yada simsiyah yaşamak istiyorum, işte bu benim! ben buyum! demek; ardından da çekip gitmek istiyorum başımı alıp...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)