27 Nisan 2012 Cuma

boş

 Benim hiç yasaklarım yok aslın da, ama hiç özgürlüğüm de yok! Bunun nasıl bir ikilem olduğunu bilemiyorum, araştırıyorum ama nafile! Hayatım da hep bir eksik şeyler var gibi, ama ne olduğu meçhul. Uğruna savaşacak bir şeylerim olsun! Söylenecek sözlerim olsun! Sırlarımı paylaşacak dostlarım olsun! Ardım da bıraktıklarım çok üzülmesinler, ama beni çok özlesinler, bunları istiyor muyum yoksa istemiyor muyum? Kendimden hiçbir şey anlamıyorum bu aralar, çelişkilerimle baş başa dövüş çekiş bir gün bir iyi, gün kötü yaşayıp gidiyorum.
Birgün yıkıp yakmak istiyorum çevremi, sonra tekrar kurmak kendi gönlümce!  İyileri bir tarafa,  kendimi kötülerle beraber diğer tarafa koymak istiyorum.  İkisinin arasına Araf gibi bir yer kurmak niyetim, iyiliği de kötülüğü de içinde barındıranları buraya yerleştirmek, istedikleri tarafı özgürce seçsinler diye.
Ölümden sonra Cennet ve cehennem vardır.  Dünya ise bazen her şey beyaz, bazen de siyahtır, istediğin gibi istediğin yerde yaşa diye. Allah akıl vermiş bir şey ya vardı ya da yoktur, ama benim için öyle değil bir türlü bulamıyorum doğru yolu.  Cennetimi? Cehennemi mi?  Seçeyim.  Hatalar ve şanssızlıklar sanki benim için yaratılmış, mıknatıs gibi hepsini üzerime çekiyorum, sonra yaptığım o basit hatalara oturup gülüyorum! Şanssızlıklar içinse üzgünüm ama elimden bir şey gelmiyor…
 Ömür törpüsü hiç vakit harcamadan çalışıyor, ömrümü, gücümü tüketmeye ve yontmaya! Zaman sanki sürekli aleyhime işliyor durduramıyorum. İçimde ki kin yerini nefrete bırakıyor!  Nefretimi kendime siper ediyorum ve şeytanın en çok sevdiği günahlara sarılıyorum! Kin ve kibir, bir getto gibi sarıp sıkıştırıyor beni duvarların arasın da. Duygularım kör bıçak gibi soğuk!  Bileteyim diyorum kırılıyor, elim tamamen boşta kalıyor!
Duygusal insanlara gıpta ile bakıyorum, ben neden bu kadar soğuk ve duygusuzum diye, kendimle savaşıyorum!  Ne yazık ki savaşta da hep kaybeden taraf ben oluyorum.  Kendimi iyi hissettiğim günlerim de yaşlıları, hastaları ziyaret ediyorum, dostlarımın gönüllerini alayım diye sohbet ediyorum, içim gene de rahat etmiyor ne ben mutlu oluyorum ne de onlar. Sanki hepsini rahatsız ediyorum, üzüyor, hüzünlendiriyorum, yani derman olayım derken dert oluyorum, ya da ben öyle sanıyorum.
 Tepemde karabulutlarla beraber geziyorum çoğu gün,  sürekli şimşekler çakıyor, yağmur sicim gibi iniyor üzerime, beni sırıl sıklam ıslatıyor. Korkularla yaşıyorum, bir türlü baş edemediğim, ne olduklarını dahi bilmediğim korkularla! Bu kadar güçlü görünürken çevrem de, nasıl oluyor da kendimi bu kadar güçsüz hissede biliyorum? Hem de korkunun ecele hiç faydasının olmadığını bile bile.
Her şeye boş veriyorum arasıra sadece kötü biri olup yaşasam diye hayal kuruyorum, kurduğum hayallerimden de korkuyorum. Hiç bir plan yapmadan yaşamak, bütün planları yırtıp atmak,  asi olup isyan etmek istiyorum! Amaçsız her yalanı yaşamak istiyorum! Gayem yalan olduğunu bildiğim halde, her vakti bomboş harcamaktır diyorum! Kahkaha atanların karşısına geçip ağlamak, ağlayanların karşın da eğlenmek! İçimde ki kinim ile herkese kan kusturmak!  Kara büyüler yapmak! Her şeyi boş vermiş olmak! Ağaçlarda ki çiçekleri dökmek, meyveye dönmeden! Göçmen kuşlara yanlış rota vermek istiyorum, kaybolsunlar gelmesinler bu sene!  Bilim adamlarına yanlış formül vermek, insanlığa iyilikleri dokunmasın diye!
 Vicdanımın sesine kulaklarımı tıkıyorum, tıkıyorum ki içimde ki iyilik beni engellemesin gün yüzüne çıkarmasın, hayalimde ki kötülüklerin hepsini sorunsuz yapayım diye. Ama gene de dayanamıyorum sonunda her sorunun zalimce de olsa çözümü olmak istiyorum! 
Bütün mühürleri elime alıp istediğim şeylere onay vermek, istemediklerimi reddetme gücümün olmasını! Hayatı yasaksız yaşamak istiyorum, yasak olan her şeyi yeyip içmek, yasak olan her yerde gezmek! Firari bir gönlüm var benim, berduş gibi beyhude gezmek istiyorum! Hayatı uçuk kaçık yaşamak, doludizgin bir kısrak gibi ne yönüm belli, ne de yörüngem belli olsun diyorum. Zaman yolculuğu yapıp taş devrine gitmek istiyorum, teknolojiden uzak.  Ne yesem, ne içsem, ne okusam, ne giysem ve ne yazsam diye düşünmeden, tarih öncesin de yaşamak istiyorum!
İstiyorum ama, korkumun beni esir almadığı zamanlarda sakinleşip toparlanıyorum, öfkemin aklımı başımdan almasına izin vermiyorum. İçim de bir yerlerde saklı olan minicik sevgi tohumu ile kendimi frenliyorum. Öfkemi ufak tefek krizlerle geçiştiriyorum kimseye zarar vermeden. Kalbimin bu kadar kötü olmadığını biliyorum, kötülüklere boyun eğip, kendimi yok etmeme asla izin vermemeliyim deyip, kendimi ikna ediyor, her zaman ki gibi inatla ve içtenlikle sabrediyorum…
                                                Meral Bağcı

26 Nisan 2012 Perşembe

özlü sözlerim:))

sen cennet ol ben de sana geleyim, yok illede cehennemim diyorsan dur bir düşüneyim?

13 Nisan 2012 Cuma

İYİSİ İLE KÖTÜSÜ İLE BU BENİM

         

   Benim sessizliğim, dışarıdan esip savrulan kar fırtınası gibi gürültü çıkarıyor.  Gelen seslerin hepsini siliyorum, sanki hiç yaşamıyorlar gibi.  Sadece kendi sessizliğimle sohbet ediyorum, olması gerekenler yaşanıyor, yaşanmış olmak için. Saatler bir yarış içerisin de bir birini kovalıyor, kovaladıkları benim yıllarımdan başka bir şey değil.
       Kimse bu dünya da kusursuz değildir, ben de sütten çıkmış akkaşık değilim! Sadece insanı küçük düşürecek zayıflıklardan ve üzerime gölgelerin gelmesinden kaçınırım! Hiç konuşamamak ya da konuşsam da dinleyenin olmamasıdır korkum! Zayıflıkları sevmem, ruhu ve kişiliği zayıf insanları da!
     Elimdeki korkularımla baş edeyim, yok edeyim diye çırpınırken daha yenileri filizleniyor geliyor elime! Nelerden, niye korktuğumu bilmeden yaşarım korkularımla. Yabancıların arasında kalmak, konuşurken saçmalamak, her doğrunun her yerde söylenmeyeceğini bildiğim halde, her yerde söyleyip dokuz köyden kovulup, onuncu köyü bulmaktır en çok korktuğum şeyler. Önce söylerim sonra neden çenemi tutamıyorum diye oturup döğünürüm.
   Sevgiden de korkarım fazlasından, azından, sevdiğimi kırmaktan, saçının teline zarar verilmesine dayanamadığım sevdiklerime kendim zarar vermekten. Bitmek tükenmek bilmeyen korkularımla baş başa yaşamaktandır en büyük korkum.
    Aslında Allahın yarattığı, alelade bir insanım herkes gibi! Bazen bir tarafım yapayalnız kalmak ister kuyunun dibinde ki taş gibi, diğer yanım dünyanın kalabalığına öyle bir karışır ki çiçeğin üzerine konan arının bal torbasına attığı çiçek tozlarının sesini duyabilirim kilometrelerce uzaktan. Sır Kâtibiyim, kimselerin yüreğimin derinlerine inmesine vize vermem.
   Arada gönlüme var git zalimlerin yanın da al nefesini diyorum, ne oralı olur nede terk eder oraları! Bazen bu kadar dikkat edip bir şeyler planlarken hayatım için, yaşanan diğer şeyleri ne yazık ki pas geçtiğimi, kaçırdığımı anlıyorum. İki arada kalıyorum ne beynim ne de gönlüm söz dinlemiyor! Her insan gibi iyilikleri de kötülükleri de içim de barındırıyorum! İyilerin yanın da iyi, kötülerin yanında da iyi oluyorum ve dışlanıyorum! Kendime başka biriymişim gibi dışarıdan bakabilmeyi istiyorum! Daha iyi görebilmek ve düzeltmek için hatalarımı! Ama yapamıyorum sadece düşüncem de kalıyor bu fikirlerim!
   Sevdi mi yüz kez aynı şarkıyı dinleyebilen, yüz kez aynı filmi izleyebilen tuhaf bir kadınım! Farklılıklarımın farkındayım, her ne şekilde olursam olayım günahlarımı da sevaplarımı da biliyorum kendimi böylece kabul ediyorum, dalga geçebiliyorum tuhaf huylarımla! Sanki başka bir alternatifim varmış da, bunlardan ha deyince kurtulabilirmiş gibi!
     Egom biraz büyüktür ama asla kimseyi küçümsemem! Kötülük düşünmem! Beddua etmem! Pek belli etmesem de acı çekenlere asla dayanamam! İçim onlarla beraber yanar ve erir, acılarına ortak olurum elimden geldiğince!
    Gururluyum aşırıya kaçmasam da! Kişiliğimden asla ödün vermem! Aklın üstünlüğünün söz konusu olduğu sürece gururun hep var olacağını düşünürüm! Hele de geçmişi bu kadar temiz ve başarılı Türk toplumuna mensup olmak bile yetmez mi benim bu kadar gururlu olmama. Kendimi hep asil olarak görür, asaletimin damarlarımda ki kandan geldiğini bilirim.
    Küçük insanlarla bir işim olmaz en fazla selamlaşırım! Uğraşmam bir şey bilmeyen ve öğrenmek istemeyenlerle! Ben de büyük bir insan değilim ama en azından orta halli olmak içindir bütün çabam! Ot gibi yaşamak da istemem! yaşayanları da sevmem, elimden bir şey gelmese de, bir şey yapamasam da, yapılması gerekenlerin neler olduğunu ve doğruyu, eğriyi sürekli öğrenmek isterim!
   Hiçbir şey hakkın da hiçbir bilgisi olmayan ya da sabit fikirlilerle de işim olmaz ! Onlarla yormam kafamı ve ağzımı, asla bir tartışmaya girmem,. Küçük insancıklara dünyanın en büyük beyinli adamını getirsen de, anlatsa bütün gerçeği ve doğruları apaçık, dinlemezler! Dinleseler bile hiçbir şey anlayamazlar! çünkü sıfır km. kullanılmamış bomboş örümcek ağlı beyinleri vardır onların! bu yüzden de hiç yedek parça ihtiyaçları yoktur, bitkisel bir şekilde çooook mutlu yaşarlar.
    Yaşam felsefem önyargılıdır iyilik üzerine! Her gördüğüm insana önce iyi diye bakarım, sonra güzel bir kazık yerim o iyi gibi insanlardan! J Gözümden düştü mü birisi, feriştah olsa çıkamaz düştüğü yerden tekrar yukarı bir karış bile! Çabuk vazgeçmem, sabrederim ilk başlarda, bir kez ardımı döndüm mü o ebediyen ölmüştür benim için! Ben yanılmış veya yanlış anlamış olsam bile asla geri dönmem! Hatamı kabul ederim ama konuşmam daha onla.  Artık yoktur hayatım da öyle biri, ben yok sayınca kaybolacağını umarak hiç görmezden gelirim! Kredi ben de çoktur ama, her kredi bir gün tükenir hayatta! 
   Kindir bunun adı L şeytanın en çok sevdiği günah! L Bana ceza olarak verilmiş bir huydur, asla vazgeçemediğim! Günah olduğunu bildiğim halde bir türlü yok etmeyi başaramadığım!
    Zaman herkesin olduğu gibi benim de aleyhime işliyor! Doğar doğmaz, başlıyoruz yaşlanmaya! Aslın da hiç yakalayamayacağım zamanı kovalıyorum sürekli! Çünkü çok çabalasa bile hakikatten hızlı, hiç kimse koşamıyor ardından!
    Dünyanın benim etrafım da dönmediğini biliyorum, ben güneş değilim ki!  İnişler ve çıkışlar yaşıyorum bütün insanlar gibi! Bu aralar zincirden boşanmış gibi üzerime gelen sıkıntılarla hiç uğraşasım yok! Boş vermişlik işledi ruhumun derinliklerine! Beklide bırakmalıyım bir şeylerin peşinden koşmayı! Koştukça batıyorum elimi attığım her şey ile beraber! Daha dibe vuruyorum! Ne yaparsam yapayım, ne dersem diyeyim engelleyemiyorum olacakları! Vazgeçiyorum savaşmaktan, yoruldum artık diyorum!
    Çevremde her şeye rağmen iyidir görünen yüzüm, genelde iyi derler bana! Arkamdan da kötü bir söz gelmedi kulağıma şimdiye kadar, kendini beğenmişliğim dışın da! J Valla ben onların yalancısıyım, gerçekten iyi gün dostlarımın J
   Bazen bir zeyna gibi savaşçı olan ruhum, bazen da böyle külkedisi kıvamına geliyor. Prangalarla sabitlenmiş gibiyim bu melankolik halime, bırakıp gidemiyorum da, olduğum yerde de kalamıyorum! Dedim ya ben bu aralar tuhaf bir insanım, ne sağım bellidir benim, nede solum J başkalarının yanın da oynadığım mutluluk oyununun son perdesindeyim, alkışlar eşliğin de ineceğim sahneden, polyanacılık rolümü artık bırakıyorum!
  J J J Zeynalığımı buldum artık savulun Battalgazi geliyorJJJ

10 Nisan 2012 Salı

Yine, Yeni bir yaş

                                


Bir sene çok uzun bir zaman dönemi denilse de, onca yaşanmış yaşın içinde kısacık bir an! Ellinci yaş ne yılı? Altın, pırlanta, platin, gümüş yoksa teneke mi? her ne yılı olursa olsun! Elli yaş, yüzyılın yarısı olan yıllardır J
Bu gün benim yine, yeni doğum günüm! Ne çabuk geçti bir yaş daha ve ne çok şeyler doldurdum bu kısacık bir yaşa! Sözün bittiği yerlerde yaşadım bazı anlar, ya da söz söylemeyi bile düşünmediğim zamanlar geçirdim. Hastalıklar, hastanelerle geçmiş bir yaş, ama sonuç olarak iyi bitmiş bir yaş.
Ailemle ve dostlarımla gönülden beraber geçirilmiş bir yaş! Uzaklık yakınlık görecelidir, bazan yanında ki insan sana çok uzak, kilometrelerce uzaktakiler ise yanı başınızdadırlar!
Hobiler edinilmiş çokta boşa geçmemiş bir yaş J Eh ressam olunamamış ama olmak için hala çaba harcanmaya devam edilen, yarım bırakılan ebru yapımına tekrar bir gayretle başlanmış bir yaş! J
Peki, memnun musun bu yaştan? Diye sorulabilecek bir sorunun cevabı çok basit tabii ki memnunum, çünkü kimseleri kırmamaya çalışarak, yaratılan her şeyi yaratandan ötürü severek, elli yıldır her yaşımı layığı ile naçizane yaşadığıma inanıyorum,    

9 Nisan 2012 Pazartesi

Zaman akıyor!

 


Durdurman mümkün mü? Zaman akıp geçiyorsa! Aldığımız  her nefes sonun da duruyorsa, Doğmuş bütün bebekler yaşlanıp ölüyorsa, Benim cennetimde bile bana yer kalmıyorsa. Her güzelliğin sonucu da cehennem oluyorsa, Şükretmemin yerini isyanların almışsa, Bomboş odada sadece saatin sesi dostunsa, Kocaman bir saraya, bu beden sığmıyorsa, kendin buralar da, aklın başka diyardaysa, Gitmek istediğinde kal! diyenin hiç yoksa, Sözlerin gökyüzünde asılı kalıyorsa, sesin hiç duyulmuyorsa, Güzelliklere gözün kör, kulakların da sağırsa. O gül rengi dudakların, hep zehirler saçıyorsa, Rüyaların da sürekli kâbuslar görüyorsan, Güneş görmüş kar gibi, duyguların da eriyorsan, Aynıysa oynadığın senaryo,  fark eder mi rollerin,  Kalbin atmış ne fark eder, Sen hep amaçsız yaşıyorsan, Durmasın zaman, akıp gitsin boş ver sen yaşan ölüsün!

7 Nisan 2012 Cumartesi

BENCE AŞKLAR ÇEŞİT ÇEŞİT...

LLL Aşk konusunu yazacak dünyadaki son kişi olduğumu biliyorum, ama bir deneyim dedim, bak gülerseniz bir daha yazmam JJJ 
Aşk: Şems in Mevlana ya, Mevlananın da Şems e olan aşkı gibi bir aşk mı? yada Leyla ile mecnun benzeri bir aşk mı? 
Benim aşkım Mevlana nın yaratana karşı duyduğu aşk gibidir, her ne kadar kurallara harfiyen uymasam da, Mevlana nın, Yunus un sevgisi kadar severim Yaratanı.
      Ahhh aşk! Güvercinlerin bile birbirlerine yaptığı kurları görünce, insanların aşkı ne kadar acemice yaşadıklarını anlıyorum. Nasıl kırılgan, karşımızdaki kişiyi nasıl acımasızca yargılayarak yaşıyoruz biz aşkı. Değişken değildir gerçek aşk, aşk kelebeklerin ömrü gibi bir günlük olmaz, olursa da zaten onun adı aşk olmaz.
      Çoğu aşklar karşılıksızdır, karşılık bekleyince onun adı aşk olmaz, karşılık bulunca da değerini hemen kaybeder. Umarsız yaşanır, firaridir aşk, kim ne der, ne yapar, nasıl yargılar aldırmadan,  kimseleri takmadan. Hatalarla sevmektir aşk ya da kusuru görmezden gelmek. Sabır gerektirir, beklersin ektiğin tohumların yeşermesini, zamansız, koşulsuz, kuralsız sevgidir aşk, karşı cinse ilgidir yaşanan.
       Bazıları aşkına karşılık bulamayınca hiç  ölene kadar beklemez! Sabırsızdır, istemeyerek de olsa dönüp geri gider, içinde ki yıkımı dışa vurmadan, çünkü arkasında bir virane bırakmamıştır. Kendine başka bir yol çizer, mecburdur vazgeçmeye aşkı sen diye yaşayamaz, aşk ben diye yaşanır. Senin aşkın sadece senin içindedir, karşındakinin aşkı ona aittir,  onun aşkına sahip çıkamazsın, ödünç bile alamazsın, yıldızlara ulaşmak daha kolaydır onun aşkına ulaşmaktan. İçinde yemyeşil bir dalın kırıldığını hissedersin. Boynun bükük terk edersin o şehri, her köşesi sana onu hatırlatır, hatta sokaktaki kedisi bile onu anlatır sana!
        Bazen platoniktir aşklar, senin uykuların kaçarken karşındaki senin varlığından bihaber yaşar, senin kim olduğunu bilmez, hiç tanımaz, senin ne gözünün rengi, ne tenin, ne kokun, ne saçın, ne yürüyüşünde ki o eda! Ne de yüzünün şekli vardır belleğin de.  Dünyanın bin yıllarca güneşe olan aşkı gibi, kendini güzel göstermek için dönüp dursan da etrafın da hiç bıkmadan, rotanı hiç şaşırmadan. Bazen bir karış uzaklaştım diye üzüntüden kahrolurken, bir karış yaklaşmak ise ne kadar mutlu eder seni. Ama hiç vazgeçmez, bırakıp gitmezsin, eli eline teni tenine değmeden hayranlıkla sadece uzaktan sever ve seyredersin.
Bazen sen sevilirsin delicesine, bu kez senin haberin yoktur etrafını saran ateşten. Alevler sarmıştır seni seveni, senin buzdandır kalbin hiç aldırmazsın, farkında olmazsın yüzüne bile bakmazsın. İsteyerek yapılmış bir reddediş değildir bu, fark edememedir karşındakini. Aklında yoktur öyle biri, çünkü sen o gözle görmezsin karşındakini!
Nadir de olsa karşılığını bulmuş aşklarda vardır, dünyada buna karşılıklı aşk derler. Ruh ikizini bulmuştur artık, hiç bıkıp usanmadan ölene kadar devam eder! Dedim ya o iki kişi arasındadır ve doyasıya yaşanır, kimseleri görmeden gözleri, yürekten süzülür gelir nehir gibi sevgileri. Bir birlerinin gözlerin de gördükleri gerçek aşkları, dünyanın üzerine yıldızlar yağdırır bulutlu geceler de bile.
Bir de aşklarını gürültülü yaşayanlar vardır aramızda, komşumuzdur  onlar, akrabamızdır veya ailemizdir. Ne beraber yaşayabilirler nede ayrı, alışmışlardır bir kez birbirlerine. Gözlerinde ki nefrete bakıp, bırakmak isterler bırakamazlar, kalmak isterler kalamazlar. Arafta gibi bir evliliktir onların ki ne cenneti nede cehennemi seçemez, tek gidiştir onların bileti mecburi istikamet gibi. ölene kadar geri dönüşleri olmayan, rotalarında ki her konaklama yerinde mola vere vere ilerlerler evlikleri bu yolda.
       Ya da aşkın çok gereksiz olduğunu savunanlar vardır benim gibi. Aşk onlara öyle uzaktır ki alınmazlar bile üzerlerine, aşktan korkarlar, sahip çıkmazlar, bu güne kadar çıkmadıkları gibi. Aşkın fazlasından! Azından!  Sevdiğini bilmeden kırmaktan!  Saçının bir teline dahi zarar verilmesine dayanamadığı sevdikleriyle beraber ölene kadar,  bitmek tükenmek bilmeyen bu korkularıyla baş başa yaşarlar!  Aşk korkaklarıdır bunlar! Teşhisi vardır ama tedavisi yoktur bu derdin, sadece sürünürler ölene kadar...
                                                                      Meral bağcı…

Yaşama sebeplerim

 

     
 Benim yaşam kaynağım, varlığımın sebebidir evlatlarım. Bu dünyada herkese tıkadığım kulaklarım da sadece onların sesleri yankılansın isterim. Ne kadar zor günler geçirsem de onların yüzündeki küçücük bir tebessüm, alır götürür içimde ki bütün hüznümü.
        Beni bana anlatır gözlerin de parlayan yıldızlar, aynaya bakmaya gerek duymam onların gözlerine bakarken. Eğer o gözlerde görürsem bir damla gözyaşı veya keder dünya başıma yıkılıyor sanırım.  Onlarla mutlu, onlarla mutsuz olurum.  Başardıkları her iyi şeyden zafer sarhoşluğu yaşayan kumandan gibi sevinirim ve gurur duyarım.
       Ben anneyim doğuştandır kadınların annelik duyguları, sonradan olmaz babalık gibi. Korkarım! kötülüğü konduramam üzerlerine, ayaklarına değen taşlar benim kalbimi acıtır. Benim dünyam onların etrafın da döner, güneşimdir onlar.  Karşılıksız sevmenin adı karasevdadır, benim de karasevdamdır evlatlarım.
         Ekinlerin üzerine yağan yağmurum gibidir, her ikisi de benim gözüm de hiç büyümeyen bebeklerimdir, Canlarıma bir zarar gelmesin, diye bütün kötülüklerin karşısın da kocaman bir dağ gibi dimdik ayakta durup kendimi kötülüklere siper ederim. Akan cılız bir dere iken, bana ihtiyaçları olduğu anda kocaman bir çağlayan olurum.
          İçimde ki sevgi o kadar güçlü ki, sanki dünyayı yıkıp yeniden kurabilecekmişim gibi kendimi kuvvetli hissederim onların yanın da. Onlarla baktığım her yer dünyanın en güzel yerleridir.
     Gece kızımın saçlarına yıldızlar serpilsin, güneş güzel yüzünü aydınlatsın, çok sevilsin, çok sevsin isterim.
    Oğlumun hep güneşin doğduğu tarafta, mutlu ve kararlı olmasını, gönlündeki sevgiliyi bulmasını dilerim.
       Çevremde eğer aciz görünüyorsam, evlatlarıma karşı olan sevgimdendir. Onlar için canımı seve seve feda ederim, hiç üzmemeleri için her isteklerine evet diyebilirim. Etrafta ki insanların bana bu konuda ne dediklerinin hiç bir önemi yoktur, yeter ki onların yüzünde en ufak bir üzüntü görmeyeyim…
              Çok gurulu bir insanım aslın da, ama ne gururum kalır ne de egom çocuklarımın yanın da, sadece onlar için yaşarım! Bütün kişiliğim yok olur yanım da onlar olunca! Ben hep susup dinlerim! Onlar konuşur,  tepeme bile çıksalar umursamam, şımartırım sürekli ve benden her istediklerini emir telakki ederim!
 (Onlar küçükken ben de küçüktüm, ne adam yerine koydum, ne sözlerini dinledim, ne nasıl seveceğimi bildim, ne şımarta bildim, ne de otorite kurabildim. Yaşım ilerledikçe hatalarımı gördüm, şimdi ise arayı kapatmaya, layık oldukları değeri vermeye çalışıyorum! Adam yerine koyup, her şeye rağmen söz hakkı verip, söyledikleri sözleri değerli bulup gücümün yettiğince uyguluyorum.(( neyse bu kadar öz eleştiri yeterJ))
  Evlatlarımın, sevgisi asla ölmez, yok olmaz, azalmaz sadece çoğalır, gün geçtikçe bir çığ gibi büyür annelerin gönlün de. Bunlar benim duygularımın sadece bir kısmı! bütün annelerin duyguları gibi.
Söze dökebildiklerimin sadece bu kadar değil tabi ki, eğer gönlümdekileri yazabilseydim dünyanın ne defterleri, nede kalemi yeter di içimdeki sevgiyi tarif etmeye.
J J J Sizi çooook seviyorum bir tanelerim, siz benim yaşama sebebimsiniz. J J J

4 Nisan 2012 Çarşamba

Çağa ayak uyduramadık ve!





Çağa hiçbir zaman ayak uyduramadık vesselam! Her zaman! dünyayı yönetirken de, çağın hep gerisin de kaldık! Ve o kaskoca imparatorlukları hep bu yüzden yıktık, yıktık ve küllerinden inatla bir daha kurduk, zümrütü anka kuşu misali!
Dünyayı ABD nin adı altında İsrail yönetiyor, aslında hepsini de İngiltere yönetiyor. Dünya ekonomisi İsrailli işadamlarının elinde. Biz istemesek de güç döngüsü içinde savruluyoruz, çünkü her devrin olmazsa olmazı güçtür. Bireysel olarak da, toplumsal olarak da güçlüyseniz kimse size kafa tutamaz, herkes önünüzde eğilir. Osmanlının asla yapamadığını ya da yapmak istemediğini yapan İngiltere, vakti geldiğinde krallığını parlamenter düzene uydurmuş ve hala dünyada söz sahibidir. İngiltere ye duyulan bu saygının sevmekle alakası yoktur, sadece dünyada güçten ve bilinmezlikten ileri gelen bir korkudur bu.
Bu döngüyü bin yıldan beri İngiltere devam ettiriyor. O zamanlar henüz keşfedilmemiş ve yerli halkı yok edilmemiş olan ABD yi sonradan aldılar aralarına, çünkü ABD nin kurucuları da, yaşayan halkın elit ve sözü geçenleri de hâlihazırda İngilizlerdir.

İngiltere nin yüzlerce yıllık yaptığı planlara Osmanlı, ilerleme devrinde bile kendi halkına yapamamıştır. Halkına sürekli ümmet gözüyle bakıp, eğitime ve kültüre önem vermeyerek halkını değersiz kılmıştır. Avrupa siyasi rejimde, sanayide, eğitimde, kültürde ve çağdaşlaşmada ilerleme gösterirken, ulema, söz hakkını kaybetmek istemediğinden zaten çağa ayak uyduramayan padişahları menfi olarak etkilemiştir. Padişahta bu ilerlemeleri göz ardı edip halkını değil, ulemanın sösüyle sadece saltanatını düşünmüştür.
Büyük Hun devletinden, oğuz boyuna, Selçukludan, Osmanlıya, en az 17 büyük devlet, yüzlerce beylik kurmuş olan tertemiz geçmişimden gurur duyarım. Amma velâkin Osmanlı padişahları, Avrupalı kraliçelerin nedimelerinden etkilenip, saraya harem kurup çok eşli olmaya başlayınca şehzadelerin ırkı da değişmiştir. Bu değişim doğuştan bağımsızlık ruhunu ve yönetim genlerini taşıyan Türklerin gururunu ve inancını yok etmiştir.
Çağı yakalayamayınca önce duraklama devrine, sonra gerileme devrine girmiştir. Vahdettin saltanatın elinden gitmesinin küçücük bir ihtimali bile olmadığı yanılgısı için de kulaklarını Ankara hükümetine tıkamıştır. Sonunda korkak bir tavuk gibi İngilizlere sığınıp ne yazık ki ülkesinden kaçmıştır, keşke kaçmayıp da gururla cezasına razı olsaydı. (diyorum, diyorum da işin içine makam girince gurur dışarı çıkıyor!) Bütün suç vahdettin in değildi tabi ki, bu ondan en az iki yüz yıl önce başlamış bir süreçtir, sadece kabak onun başında patlamıştır.
Her dert çaresiyle gelirmiş, Osmanlının yaklaşık 700 yıllık varlığının sonunun gelmesi de böyle çaresiyle geldi. Atatürk ün Atalarımızla birlikte önce Çanakkale de sonra bütün Anadolu da başlattığı ayaklanmalar tüm ülkeye yayıldı. Misakı milli sınırlarımızı korumayı başardılar ve kurtuluş savaşımızı bize kazandırdılar. Osmanlı yıkıldı yerine Türkiye cumhuriyeti kuruldu, yani biz TÜRKLER için bir devir daha kapandı, yeni bir devir açıldı. ümmet olan halk millet olmayı başardı. Atatürk ün başlattığı devrimler birer birer işleme konuldu ve beklenenin aksine halk tarafından baş tacı edildi.
Şimdi yani 2011- 2012 bu aralar ümmet olan Araplar millet olabilmek için ayaklanmalar başlattılar. Ama bu değişimleri kimin kim için yaptığı önemli! Asla bağımsız olamayan bu devletler alenen ortada, onlar sömürülmeye alışmış başka türlü bir rejim bilmezler. İngiliz gömleğini üzerlerinden bir türlü çıkaramayan o bölgede şimdi büyük devletler anlaşmazlığı var. Kim ne kadar pastadan pay alacak, Arapların kara gözlerine değil bu ilgi! yeraltındaki petrolün kara gözüne! bu yüzden sadece İngiltere değil diğer devletlerde bölgede söz sahibi olmak istiyor. Artık çıkar çatışması oldu, biz gene her zamanki gibi kulaklarımızı ardımıza hiç atmadan, dünyadan bihaber yaşıyoruz.
Ermenilere sahip çıktığımız kadar Türkî devletlerine sahip çıkamadığımız ve devamlı üvey evlat muamelesi yaptığımız için, çok şükür sonunda onların da bizden uzaklaşmalarını sağladık. Bu yüzden bizim sadece kendimize güvenip, kendi cennetimizi yaratmamız gerek.
Bize kimse cenneti vaat edemez biz kendi cennetimizi bulmalıyız. Önceden de, şimdi de olduğu gibi bizim dostumuz yok, yani biz ne Araplara nede kendine dost diyen ABD ve AB devletlerine, biz sadece kendimize güveneceğiz.
Ardında kaybedecek şeyleri olanların, savaşta elleri güçsüz olur.
Bizim artık ülkemizden başka kaybedecek hiç bir şeyimizin kalmadığının farkındamıyız?