8 Kasım 2015 Pazar

ZAMANIM DOLMUŞ BE!

  Sorgun da ki evim de sabah güneşi ile aydınlanmış yatak odamda yavaş yavaş uyandım. Gözümü açar açmaz içmek için akşamdan hazırlamış olduğum kahve makinamdan, yatak odama kadar gelen mis gibi kahve kokusuyla yataktan fırladım. Hemen banyoya girdim, yüzümü yıkamak için bataryaya elimi uzattım, ama suyun akması için yaptığım hamleler sonuç vermedi, batarya açılmadı ve su akmadı. Şaşkın bir şekilde tekrar tekrar denemem bir işe yaramadı, şok olmuş bir vaziyette başımı kaldırıp aynaya baktım. Kocaman bir boşlukla karşılaştım banyoda ben yoktum, gördüğüm tek şey banyoda ki aynanın tam karşısına denk gelen tek kanadı açık kalmış duşa kabin di. Kendimi kaybedip bir çığlık atım ama sesimi kendim bile duymadım.
Yatak odamda ki telefona gittim, telefonu bir türlü elime almayı beceremedim. Gözüm bir anda yatağa takıldı, yüzünden kan çekilmiş, gözleri yarı açık, çenesi beyaz bir yemeni ile bağlanmış kendimi gördüm. Bu ne ya! Ben bir kabusun içine mi girmiştim, rüyada mıydım?
İçeriden gelen uğultularla kafamı toparlayıp bu yaşadığım anların gerçek mi, rüya mı olduğunu anlamaya çalıştım? Seslerin geldiği yöne doğru telaşla koştum, evimin içi sevdiğim, sevmediğim insanlarla doluydu. Salonun kapısının önünde durdum içeri baktım, beni kimse görmüyor ama adımı haykırarak ağlıyorlardı, içeri girip çıkanlar ise resmen içimden geçiyor varlığım kimse hissetmiyordu.
Mutfağa girdim, akşam tembellik yapıp toparlayamadığım tezgahı iki can dostum gelmiş topluyordu.
Beyhan-ne oldu ya! çok gençti, ne oldu böyle birden bire? diye ağlıyor,
Serap- inanamıyorum Beyhan abla, daha dün sohbet edip kahvelerimizi içmiştik, diyordu içini çeke çeke.
Herkesin ben yokmuşum gibi davranmasına anlam veremiyordum. Ne olmuştu bana? En son hatırladığım akşam bilgisayardan the orjinali izlemiştim, sonra kapatıp uyumuştum.
Sanki müezzin salonda elini kulağına atmış okur gibi yakından gelen selaya kulak kesildim, ölen kim diye! Sela bitti, ardından ölenin kısacık kimlik bilgisi verilmeye başladı; doktor şevket bağcının eşi, Yozgatlı eski sinemacı Faruk ezenin kızı meral bağcı vefat etmiştir Allah rahmet eylesin! O an dondum kaldım, şüphelendiğim ama kendime yakıştırmadığım, hep etrafını dolandığım o gerçekle burun buruna geldim. Evet bu gün, bu evde ölen bendim.
Bir anda her şey aydınlandı, ben de aydınlandım, evdeki curcunanın sebebi bendim, en önemlisi bunun dönüşü yoktu. Adresimi temelli istirahat bölgesi olarak değiştirmiştim,  buraya yolculuktaki bilet sadece gidişti, dönüş bölümüne kırmızı keçeli kalemle çarpı atılmış tamamen iptal edilmişti.
Gamzem bir yanın da ilk yeğenim cerenim, diğer yanında ailenin tek yengesi Dilek oturmuş ağlıyorlardı. Sessiz sessiz, ağlayan kızım, ilk göz ağrım, dert ortağım ağlama ne olur ben sana dayanamam. Senin için gözüm arkada değil, seni kocana Kaan a emanet ediyorum.
Kızım gibi sevdiğim yeğenim Selin benim güzel keçim, yanında ablası Çeşminur, benim tek okurum İpek, Selin ablasının ellerinden tutmuş onu teselli ediyor. 
Annem ve ablamın karşısında, ben buradayım diye taklalar atıyor, anlamsız el kol hareketleri yapıyordum ama nafile sanki görünmezlik zırhı giymiş gibi beni fark etmiyor habire ağlıyor ve aralarda benden konuşuyorlar, ablam ağlarken canım kardeşim gözleri de açık kalmış diyor.
Ben: hemen hazır cevap, tabi gözüm açık kalır torun görmedim, canımın içi oğlumu evlendirmedim, daha bir kitabımı bile bastıramadım, senaryom film veya dizi olacak mı onu da öğrenemedim ne olsaydı gözüm kapalı mı olsaydı yani?
 Zaten yedi evladını Azrail’in elinden alamamış annem, acıların en ağırı ile sekizinci kez sınanıyor, kendini parçalıyordu. İsyanı büyüktü ama neden diye hesap soracağı karşısında bir muhatap yoktu, çünkü emir büyük yerden gelmişti. Ne o emre karşı gelme gücü ne de sorgulama hakkı vardı. Veren Allah alan Allah diye boynu bükük, gözünden yağmur gibi yaş akıtıyordu.
Takdiri ilahi bu, ağlamayın Gamze ve Yahya ya destek olun tamam mı?
Evde rutin işler başladı, ambulans geldi içinde ruhu olmayan bedenimi aldı hastaneye götürdü. Morg denen bir sürü çekmece şeklinde ki ağızlı canavarın herhangi bir ağzına yerleştirip kapattılar. Ben cehennemde ki zebaniler gibi bekliyordum, sanki cansız vücudum  kalkıp da oradan kaçacakmış gibi.
Zaman mefhumunu yitirdiğim için ne zaman bilmem vücudumu otopsi için soğuk olduğunu sandığım bir metal masaya yatırıp, ben uzaktan izlerken kesip biçtiler. Sonunda ellerinde bir raporla o soğuk odadan dışarı çıktılar, bir şey bulamayınca sığındıkları tek liman olan kalp krizinde karar kıldılar. Anladığım kadarı ile ciğerlerimden de pek memnun kalmamışlar ki;
Otopsi doktoru: ne vardı sanki bu kadar çok sigara içecek. Diye söyleniyordu eşime, ona ne ise sanki, acılı adama böyle bir şey söylenir mi?
Eşim: meral organlarını bağışlamıştı aslında, ama dedi kaldı.
Doktor: siz ne zaman fark ettiniz?
Eşim: bu gece havale geçiren bir bebek gelmiş beni çağırdılar ben de hastaneye gittim, geldiğimde ise meral i rahatsız etmeyim diye yatak odasına girmedim. Sabah hastaneye giderken neden kalkmadı diye baktım, ama çok geç kalmıştım. Keşke gece uyumak için yatak odama girseydim, rahatsız etseydim, televizyon karşısında değil de,  keşke yatağıma yatsaydım o zaman fark edip belki müdahale ederdim.
Doktor: abi olacakla öleceğe çare yok derler, ablamın ömrü bu kadarmış, yapma, keşkelerle kendine daha fazla yüklenme.
Sonra hastaneden alındım, büyük bir itina ile cenaze yıkama aracına konuldum. Orada yıkanıp paklandıktan sonra kefenlenip tabutta konuldum. Sonra beni cenaze aracına koydular ve caminin avlusunda ki Cahit Sıtkı Tarancı nın dediği gibi; Bir namazlık saltanatım olacak, Taht misali o musalla taşına bıraktılar ve buyurun cenaze namazıma.
En ön saflarda yer alanlara göz gezdirdim, biricik damadım Kaan üzgündü, ben şimdi Gamze yi nasıl teselli edeceğim der gibi şaşkındı.
1.95 boyunda ki yaşlı babamın kolundan ondan daha uzun olan yakışıklı adaşı yeğenim Faruk sıkı sıkı tutmuştu. Babam sanki bir anda bir metreye düşmüş, ya da o an musallada yanıma uzanmış gibi geldi bana korkmayım, üşümeyim diye belki de onu götürmeyin sıra benim di, beni götürün dercesine.
 Sinan, benim başımın tatlı belası canım kardeşim, omuzları düşmüş ağlıyordu sessiz sessiz, fidan boylu, gözümün nuru, henüz mürüvvetini göremediğim, koklamaya, öpmeye doyamadığım oğluşumun kolundan tutmuştu ayakta kalabilmek için yoksa gözünden dinmeyen yağmur gibi incilerini döken oğlum mu dayısından destek alıyordu düşüp bayılmamak için.
Oğlumun diğer yanında ise eşim Şevket; 17 yaşımdan itibaren bana tahammül eden aşkım, en iyi dostum, en çok tartıştığım, dünyalar güzeli huya sahip insan. Başkalarının yanında erkek ağlamaz safsatasına hiç inanmamış, insan olmanın verdiği duygularını her zaman her yerde saklamayan adam hiç durmadan ağlıyordu. 
Ben de ise hiçbir duygu kırıntısı yok, ya şoktayım ya da duygularımı kefenimi sararken içinde bıraktılar.
Hoca gelip tabutun önünde durdu önce dualar etti namaza geçmeden cemaate sordu:
Hoca: eeeey cemaat bu merhumeyi nasıl bilirdiniz, hakkınızı helal eder misiniz diye sordu?
Cemaat: iyi bilirdik, helal olsun dediler.
Tabi iyi diyecekler o kadar adamın arasında çıkıp da birileri; çok ukalaydı, olmamama rağmen kibirliydi, aşırı gururluydu, kimseyi dinlemez hep burnun dikine giderdi diyecek değil ya! Zaten bunlardan başka da kötü huyum yok.
Sonra namaz, ardından arabalar konvoy oluşturdu, düğün konvoyu gibi, bir davul zurna eksik geldi gözüme, bir de halay çekenler (bayağı gelen olmuş 35 yıl aynı yerde yaşayınca normal) haydi benim bedenimi alıp addalara gittik, kabristana,
Nede çabuk hazırlanmış mezarım, neyse çıkardılar beni tabuttan, iki metre karelik bir çukura koydular, sıra ile sevdiklerim beni toprağa boğdular, (bu nasıl sevgi belirtisi ise), aydınlıkta hiç uyuyamam tamam ama bu ne ya! Burası da çok karanlık oldu. Dualarını ettiler ve beni orda bırakıp çekip gittiler.
Arkalarından bende gitmek istedim, gidemedim sanki biri beni elimden tutmuş çekiyordu. Anladım ki ben dünya ile birlikte olduğum sürenin sonuna gelmiştim, ruhum balıklama daldı toprağın altında kalan cansız vücudumun içine. Sonra iki metre karelik yeni ikametgahımın kapısı çalındı, sorgu sual ekibi girdi içeri, Çeşminur dan doğma Meral sonsuza kadar kalacağın yeni yerine hoş geldin, Allah kolaylık versin.

                                                Son

1 yorum:

  1. Halacim ya üzme beni :(( yazını çok beğendim ayrıca aralarda yine gündürmeyi de Başarmışsın tebrikler :))

    YanıtlaSil