Çakır keyif sohbet
Güzel
bir lokantanın mutfağı, ızgara, kızartma, baharat kokuları arasında koşturan
garsonlar. Aşçı, şef garson, garson ve
yamaklar yeni gelen müşterilerin isteklerini hazırlamak için, tezgâhın üzerine
dizilmiş tabaklar içerisine ana yemekten önce masaya götürecekleri mezeleri
yerleştiriyor.
Bir
tabağa enginar kalbi koydular enginarın cücüğü gibi, böyle 1-2 lokmalık ebatta
lezzet patlaması. Ağzınız da dağılırken önce ızgaranın isli yanık kokusu
zeytinyağının aromalarına karışır, limonun ve az tuzun eklenmesiyle kendi
tadını salan meze. Adeta güzel bir çiçeğin taç yaprakları ya da yeşil tuvalet
giymiş bir sultan gibi durur tabakta, oda bunun farkında.
Deniz
börülcesini diğer tabağa yerleştirdiler, İnce uzun vücudu, koyu yeşil rengi,
sarımsak, tuz ve zeytinyağı ile marine edilmiş hali ile önce damağa sonra
mideye bayram ettiren meze, kendini beğenmiş bir edada yerleşti tabağına.
Bir
diğer garson haydari tabağı hazırladı, rakının yanında olmazsa olmazı, yiyen
kişiye ferahlık veren tadı ile beyaz tabak içerisinde çok sönük kaldı garibim. Süzme
yoğurt, beyaz peynir rendesi, sarımsak zeytinyağı,
kimyon, tuz ile yapılmış bir meze, garson bu sönüklüğü fark edip hemen üzerini kırmızıbiber
ve kuru nane ile süsledi o zaman şöyle kendine güvenip yayıldı tabağa.
Toprak
bir kapta fırından çıkan humus homurdanıyordu,
Humus:
yeter yahu yandım fırında, çok şükür aklınıza geldim, ne kadar çok bıraktınız
beni sanki rosto pişiriyorsunuz.
Kökü
çok geçmişe dayalı olan bu meze nohut, tahin, kimyon, tuz, limon, zeytinyağı,
isteğe bağlı sarımsak ile birleşince, nohutu farklı bir boyuta taşıyan ağızda nefis
bir tat oluşturan sıcak ve soğuk olarak da yenen lezzetli bir meze. Garson onu
da kırmızı biber tereyağı ile süsleyip tepsiye bıraktı.
Mutfakta
değişik bir telaş oldu, ne buldularsa koydukları bir tabak, tepside ki mezeler
pür dikkat bakıyorlardı acaba bu ne diye, rakı masasında tanıdıkları hiçbir
mezeye benzemiyordu! Humus en yaşlı meze olarak yüksek sesle düşündü;
Humus: kısır mı o?
Kendini
beğenmiş enginar küçümser bir şekilde cevap verdi.
Enginar: Evet bildiğimiz her yerde herkesin eline ne
geçerse doldurduğu kısır, ama onun bu
rakı masasında ne işi olabilir ki, ben onu bu mutfakta asla görmek istemiyorum.
Konuşmalara
aldırmadan bir eda, bir nazla, sanki bulunmadık bursa kumaşı, güzel yapılmışını
herkesin çok sevdiği kısır, saçlarını salladıkça nane, maydanoz, yeşil soğan,
dereotu saçıyordu etrafına. Salındıkça tabakta ince bulgur, kuru soğan, pul
biber, karabiber, sarımsak, zeytinyağı, limon suyu ve bol bol salça eteklerinden
tabağın içine dökülüyordu. Garsonlar kısırın üzerini domates, turşu dilimleri
ve marul yaprakları ile süsleyip tepside ki yerine bıraktılar.
Humus:
Hazır mıyız? Hadi toparlanın masaya gidiyoruz kendinize çeki düzen verin
bakıyım, hadi hadi.
Enginar kalbi: Ay ben bu kısırla aynı tepsiyi
paylaşmam haberiniz olsun, hem sen nerden alıyorsun bize emir verme yetkisini?
Deniz
börülcesi: Öffff hep aynı terane, gene başladık, aynı tepside olmam ne demek,
gidiyoruz işte kuzu kuzu.
Haydari:
sessiz olsanız da biraz kestirsem, şimdi masada sağımdan solumdan didikleyip
duracaklar çok yoğurtan uykum geldi, bu akşam gitmeseydik ya masaya.
Kısır:
aaayy amma söylendiniz hadi gidelim tatlım, vakit nakittir.
Deniz
börülcesi: bana bak kendine çekidüzen ver seni aldım mı masadan aşağı atarım,
gerçi sen yerlerde gezmeye yabancı değilsindir, tatlım!
Kısır:
sen bana ne ima ediyorsun açıkça söylesene?
Deniz
börülcesi: ima etmiyorum, senden arta kalanları kuşlara yem diye veriyorlar ya onu
diyorum.
Kar
gibi beyaz bir örtü serilmiş, servis tabakları yerleştirilmiş, kaşık, çatallar
ve bıçaklar yemek sırasına göre dizilmiş, ortada içinde insanların
birbirlerini görebilmeleri için kısa boylu taze kır çiçekleri konulmuş küçük
bir vazo ile süslenmiş güzel bir masa.
Enginar
kalbi: ne kadar kabasınız, biraz kibar olun bakın masaya dizildik bile, bu
kısırı hangi aklı evvel istedi acaba, rakı ve kısır ne alaka?
Humus:
Müşterinin isteklerine saygı duy burası demokratik bir lokanta, isteyen
istediğini yer.
Enginar
kalbi: ben onunla aynı ortamda olmam.
Humus:
enginar yine saçmalıyorsun, bırak bu sanatçı kaprislerini, normal hayata dön.
Haydari:
ya bırakın şu tartışmayı her akşam, her akşam bıkmadınız mı bir birinizi
yemekten. Siz tartışırken biz tükeniyoruz masa da baksanıza, zaten benim uykum
var keşke erken kalksalar bende gidip yatsam.
Kısır:
sen ne içtin ya! Bu neyin kafası, nasıl masadan kalkabilirsin? Şuna bak ayakta
bile duramıyorsun.
Haydari:
sen bana sarhoş mu demek istiyorsun?
Enginar
kalbi: istemedi direk söyledi, fasulye de kendini nimetten sanır derler ya, bu
kısır da kendini meze sanıyor sırf bizimle aynı masada bulunduğu için. Kıısıııır,
bak sen güzel bir şey olsan sana verimsizlik anlamına gelen kısır adını
koymazlardı. Bir de bana bak; enginar kalbi, hem değerli hem de ilaç gibi
faydalıyım.
Kısır:
şimdi senin paçanı aşağıya indiririm, sözlerine dikkat et, yanına gelip yolayım
mı o kozalak gibi saçlarını?
Börülce:
bir, iki, üç, bir iki üç..
Haydari:
ne yapıyorsun sen?
Börülce:
spor yapıyorum kondisyonumu ve formumu korumam gerek.
Enginar
kalbi: farkında mısın biraz sonra koruyacak bir vücudun kalmayacak.
Kısır:
salak bu ya, hem de su katılmamış cinsinden.
Deniz
börülcesi: artık yeter utanın neyi paylaşamıyorsunuz anlamadım ki! Hepimiz
kardeşiz, aynı kaderi paylaşıyoruz, aynı yere gidiyoruz ve aynı şeyin yanında
yeniliyoruz.
Humus:
yani, ne demek istiyorsun?
Börülce:
Yanisi, bu masa da rakı olmasa belki biz kimsenin aklına gelmeyeceğiz, birlik
olalım hatta bir sendika kuralım.
Haydari:
abarttınız artık, yok sendika falan beni katmayın zaten başım dönüyor, ay ben
çok kötü oluyorum sanki hayatım sona eriyor gibiyim.
Enginar:
saf, bitmek üzeresin, bir lokmalık canın kalmışta ondan.
Humus:
beni de soğumadan bitirelim diye hızlı hızlı yiyorlar. İmdaaaat son lokma için
pideyi daldırdılar hoşçakalın arkadaşlar.
Kısır:
aaa humusa güle güle bile diyemedik.
Deniz
börülcesi: haydari! Haydariiii, oda bitmek üzere görüyor musunuz gecenin sonunda
bütün tabaklar boşalıyor, bu sistem hepimizi yok ediyor.
Kısır:
enginarcığım! Bir lokmacık kalmışsın
güzelim ne oldu sesin soluğun kesildi, hadi atsana havanı bak ben burdayım hala,
hem de dolu bir tabak olarak.
Enginar
kalbi: benim ne kadar güzel ve lezzetli olduğumu onlar da fark ettiler, o
yüzden senden önce bitirildim canım, hoşçakalın arkadaşlar.
Deniz
börülce: ayıp oluyor kısır, bir meze masayı paylaştığı arkadaşına bunu yapar
mı? Enginar tekrar görüşene kadar hoşça kal;
Haydari:
bir dahaki alemlere daldığımızda görüşürüz arkadaşlar ben tükendim artık
dayanacak gücüm kalmadı.
Kısır:
güle güle arkadaşım seni özleyeceğim.
Deniz
börülcesi: ya beni doğru dürüst
yermişiniz? Ne bu böyle hayatta hiç mi deniz börülcesi görmediniz dolamayın
çatala başım dönüyor, dolamasana ya, ahhhh bittim!
Kısır:
iyi kötü, en azından konuşuyordum ne
yapacağım şimdi ben, kimse kalmadı etrafımda? Şiiişt rakı kardeş hu hu rakı
kardeş hey beni niye ciddiye almıyorsun? Ben burdayım kaşık mı istedi bunlar
çatalla dökülüyorum diye, beni kaşık kaşık yiyorlar. Yaaa! kısır hazretleri gülermisin
sen arkadaşlarına, gülme komşuna gelir başına, eyvah imdaaaat!
Rakı:
ne zevksiz bir masa, ne zevksiz insanlar
var ya, masa da peynir ve kavun yok kısırla rakı içiyorlar, ne günlere kaldık, ahhhh
nerde o eski masalar.
Sanırım bu odev de cansız varlıkları Kişiselleştirmek :)) ne guzel olmuş eline sağlık sayın yazar merilant :)
YanıtlaSil