6 Kasım 2015 Cuma

Çakır keyif sohbet

                  Çakır keyif sohbet
Güzel bir lokantanın mutfağı, ızgara, kızartma, baharat kokuları arasında koşturan garsonlar.  Aşçı, şef garson, garson ve yamaklar yeni gelen müşterilerin isteklerini hazırlamak için, tezgâhın üzerine dizilmiş tabaklar içerisine ana yemekten önce masaya götürecekleri mezeleri yerleştiriyor.
Bir tabağa enginar kalbi koydular enginarın cücüğü gibi, böyle 1-2 lokmalık ebatta lezzet patlaması. Ağzınız da dağılırken önce ızgaranın isli yanık kokusu zeytinyağının aromalarına karışır, limonun ve az tuzun eklenmesiyle kendi tadını salan meze. Adeta güzel bir çiçeğin taç yaprakları ya da yeşil tuvalet giymiş bir sultan gibi durur tabakta, oda bunun farkında.
Deniz börülcesini diğer tabağa yerleştirdiler, İnce uzun vücudu, koyu yeşil rengi, sarımsak, tuz ve zeytinyağı ile marine edilmiş hali ile önce damağa sonra mideye bayram ettiren meze, kendini beğenmiş bir edada yerleşti tabağına.
Bir diğer garson haydari tabağı hazırladı, rakının yanında olmazsa olmazı, yiyen kişiye ferahlık veren tadı ile beyaz tabak içerisinde çok sönük kaldı garibim. Süzme yoğurt, beyaz peynir rendesi,  sarımsak zeytinyağı, kimyon, tuz ile yapılmış bir meze, garson bu sönüklüğü fark edip hemen üzerini kırmızıbiber ve kuru nane ile süsledi o zaman şöyle kendine güvenip yayıldı tabağa.
Toprak bir kapta fırından çıkan humus homurdanıyordu,
Humus: yeter yahu yandım fırında, çok şükür aklınıza geldim, ne kadar çok bıraktınız beni sanki rosto pişiriyorsunuz.
Kökü çok geçmişe dayalı olan bu meze nohut, tahin, kimyon, tuz, limon, zeytinyağı, isteğe bağlı sarımsak ile birleşince, nohutu farklı bir boyuta taşıyan ağızda nefis bir tat oluşturan sıcak ve soğuk olarak da yenen lezzetli bir meze. Garson onu da kırmızı biber tereyağı ile süsleyip tepsiye bıraktı.
Mutfakta değişik bir telaş oldu, ne buldularsa koydukları bir tabak, tepside ki mezeler pür dikkat bakıyorlardı acaba bu ne diye, rakı masasında tanıdıkları hiçbir mezeye benzemiyordu! Humus en yaşlı meze olarak yüksek sesle düşündü;
Humus:  kısır mı o?
Kendini beğenmiş enginar küçümser bir şekilde cevap verdi.
Enginar:  Evet bildiğimiz her yerde herkesin eline ne geçerse doldurduğu kısır,  ama onun bu rakı masasında ne işi olabilir ki, ben onu bu mutfakta asla görmek istemiyorum.
Konuşmalara aldırmadan bir eda, bir nazla, sanki bulunmadık bursa kumaşı, güzel yapılmışını herkesin çok sevdiği kısır, saçlarını salladıkça nane, maydanoz, yeşil soğan, dereotu saçıyordu etrafına. Salındıkça tabakta ince bulgur, kuru soğan, pul biber, karabiber, sarımsak, zeytinyağı, limon suyu ve bol bol salça eteklerinden tabağın içine dökülüyordu. Garsonlar kısırın üzerini domates, turşu dilimleri ve marul yaprakları ile süsleyip tepside ki yerine bıraktılar.
Humus: Hazır mıyız? Hadi toparlanın masaya gidiyoruz kendinize çeki düzen verin bakıyım, hadi hadi.
 Enginar kalbi: Ay ben bu kısırla aynı tepsiyi paylaşmam haberiniz olsun, hem sen nerden alıyorsun bize emir verme yetkisini?
Deniz börülcesi: Öffff hep aynı terane, gene başladık, aynı tepside olmam ne demek, gidiyoruz işte kuzu kuzu.
Haydari: sessiz olsanız da biraz kestirsem, şimdi masada sağımdan solumdan didikleyip duracaklar çok yoğurtan uykum geldi, bu akşam gitmeseydik ya masaya.
Kısır: aaayy amma söylendiniz hadi gidelim tatlım, vakit nakittir.
Deniz börülcesi: bana bak kendine çekidüzen ver seni aldım mı masadan aşağı atarım, gerçi sen yerlerde gezmeye yabancı değilsindir, tatlım!
Kısır: sen bana ne ima ediyorsun açıkça söylesene?
Deniz börülcesi: ima etmiyorum, senden arta kalanları kuşlara yem diye veriyorlar ya onu diyorum.
Kar gibi beyaz bir örtü serilmiş, servis tabakları yerleştirilmiş, kaşık, çatallar ve bıçaklar yemek sırasına göre dizilmiş, ortada içinde insanların birbirlerini görebilmeleri için kısa boylu taze kır çiçekleri konulmuş küçük bir vazo ile süslenmiş güzel bir masa.
Enginar kalbi: ne kadar kabasınız, biraz kibar olun bakın masaya dizildik bile, bu kısırı hangi aklı evvel istedi acaba, rakı ve kısır ne alaka?
Humus: Müşterinin isteklerine saygı duy burası demokratik bir lokanta, isteyen istediğini yer.
Enginar kalbi: ben onunla aynı ortamda olmam.
Humus: enginar yine saçmalıyorsun, bırak bu sanatçı kaprislerini, normal hayata dön.
Haydari: ya bırakın şu tartışmayı her akşam, her akşam bıkmadınız mı bir birinizi yemekten. Siz tartışırken biz tükeniyoruz masa da baksanıza, zaten benim uykum var keşke erken kalksalar bende gidip yatsam.
Kısır: sen ne içtin ya! Bu neyin kafası, nasıl masadan kalkabilirsin? Şuna bak ayakta bile duramıyorsun.
Haydari: sen bana sarhoş mu demek istiyorsun?
Enginar kalbi: istemedi direk söyledi, fasulye de kendini nimetten sanır derler ya, bu kısır da kendini meze sanıyor sırf bizimle aynı masada bulunduğu için. Kıısıııır, bak sen güzel bir şey olsan sana verimsizlik anlamına gelen kısır adını koymazlardı. Bir de bana bak; enginar kalbi, hem değerli hem de ilaç gibi faydalıyım.
Kısır: şimdi senin paçanı aşağıya indiririm, sözlerine dikkat et, yanına gelip yolayım mı o kozalak gibi saçlarını?
Börülce: bir, iki, üç, bir iki üç..
Haydari: ne yapıyorsun sen?
Börülce: spor yapıyorum kondisyonumu ve formumu korumam gerek.
Enginar kalbi: farkında mısın biraz sonra koruyacak bir vücudun kalmayacak.
Kısır: salak bu ya, hem de su katılmamış cinsinden.
Deniz börülcesi: artık yeter utanın neyi paylaşamıyorsunuz anlamadım ki! Hepimiz kardeşiz, aynı kaderi paylaşıyoruz, aynı yere gidiyoruz ve aynı şeyin yanında yeniliyoruz.
Humus: yani, ne demek istiyorsun?
Börülce: Yanisi, bu masa da rakı olmasa belki biz kimsenin aklına gelmeyeceğiz, birlik olalım hatta bir sendika kuralım.
Haydari: abarttınız artık, yok sendika falan beni katmayın zaten başım dönüyor, ay ben çok kötü oluyorum sanki hayatım sona eriyor gibiyim.
Enginar: saf, bitmek üzeresin, bir lokmalık canın kalmışta ondan.
Humus: beni de soğumadan bitirelim diye hızlı hızlı yiyorlar. İmdaaaat son lokma için pideyi daldırdılar hoşçakalın arkadaşlar.
Kısır: aaa humusa güle güle bile diyemedik.
Deniz börülcesi: haydari! Haydariiii, oda bitmek üzere görüyor musunuz gecenin sonunda bütün tabaklar boşalıyor, bu sistem hepimizi yok ediyor.
Kısır:  enginarcığım! Bir lokmacık kalmışsın güzelim ne oldu sesin soluğun kesildi, hadi atsana havanı bak ben burdayım hala, hem de dolu bir tabak olarak.
Enginar kalbi: benim ne kadar güzel ve lezzetli olduğumu onlar da fark ettiler, o yüzden senden önce bitirildim canım, hoşçakalın arkadaşlar.
Deniz börülce: ayıp oluyor kısır, bir meze masayı paylaştığı arkadaşına bunu yapar mı? Enginar tekrar görüşene kadar hoşça kal;
Haydari: bir dahaki alemlere daldığımızda görüşürüz arkadaşlar ben tükendim artık dayanacak gücüm kalmadı.
Kısır: güle güle arkadaşım seni özleyeceğim.
Deniz börülcesi:  ya beni doğru dürüst yermişiniz? Ne bu böyle hayatta hiç mi deniz börülcesi görmediniz dolamayın çatala başım dönüyor, dolamasana ya, ahhhh bittim!
Kısır:  iyi kötü, en azından konuşuyordum ne yapacağım şimdi ben, kimse kalmadı etrafımda? Şiiişt rakı kardeş hu hu rakı kardeş hey beni niye ciddiye almıyorsun? Ben burdayım kaşık mı istedi bunlar çatalla dökülüyorum diye, beni kaşık kaşık yiyorlar. Yaaa! kısır hazretleri gülermisin sen arkadaşlarına, gülme komşuna gelir başına, eyvah imdaaaat!
Rakı:  ne zevksiz bir masa, ne zevksiz insanlar var ya, masa da peynir ve kavun yok kısırla rakı içiyorlar, ne günlere kaldık, ahhhh nerde o eski masalar.

1 yorum:

  1. Sanırım bu odev de cansız varlıkları Kişiselleştirmek :)) ne guzel olmuş eline sağlık sayın yazar merilant :)

    YanıtlaSil