26 Nisan 2011 Salı

YOZGAT BENİM ŞEHRİM!

     Aslında Yozgat ı anlatmak ne eğitimim ne de mesleğim den dolayı bana düşmez ama her şehrin binlerce seveni ve anlatanı var, olsun bir de ben anlatayım. Yozgat benim için muhteşem bir yer! İnanın bu kelime dahi kifayetsiz kalıyor şehrin güzellikleri yanın da. Bu güzellik,  coğrafi, tarihi, insani olarak bir bütünü teşkil ediyor ama ilgilenip araştıran tarihçilerimiz yok. Yozgat hakkında güvenilir bilgi toplamak çok zor, çünkü lütfedip ilgileneni, sahip çıkanı olmayan garipler yatağı.
 Kısaca tarihimiz şöyle: MÖ. 2000 li yıllar dan itibaren çevresin de yerleşim yerleri bulunun Yozgat, eski medeniyetlerin de göz nuru, ipek yolunu  üzerin de yemyeşil ormanlarla çevrili bir coğrafyadır.
Yozgat ın ilk yerleşim şimdi ki şehrin daha batısın da olup Çapanoğlu ailesinden sonra buraya inşa edilmiştir. Selçuklu devleti dönemin de, 1071’ Malazgirt savaşından sonra Türklerin eline geçmiştir. Elbistan Maraş yöresinden gelen Oğuzların Dulkadirli Türkmenlerinden olan boz-ok boyu bu bölgeye yerleşmiştir, bölge Bozok sancağı adını da bu yüzden almıştır. 1520 den sonra Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Yozgat adı: Yozgat diğer bir rivayete göre de, çapanoğullarından yüzlerce yıl önce konulmuş Türkçe bir isimdir. Yoz orta Asya da bulunan bir Türk boyunun ismi olup,  Gad ise kent anlamına gelen kelimedir. Yoz lar, Selçuklularla beraber Anadolu ya gelmiş, yerleştikleri yere de Yozgad ismini vermişler.
16. yüzyıla küçük bir köy statüsündeyken, 18. Yüzyılın ikinci yarısın da Çapanoğullarının buraya yerleşmesinin ardından. Osmanlıda söz sahibi büyük bir sancak olarak gelişmiştir.
 Her şeyin altından çıkan çapanoğlu; Sözü ise ailenin olup bitenden haberleri olması için sarayda ki muhbirlerinden ve saraya aşırı ilgi ve alakalarından kaynaklanmaktadır.
İlçeleri ve köyleri ile kurtuluş savaşın da düşman eli eteği değmemiş topraklarından dolayı, kanlarımız hala deli ve cesur akar, Ergenekon dan gelen Türklerin kanı gibi.
Vatanseverliği ile diğer illere örnektir, devlete hiçbir şey için kafa tutmaz, devletini asla zor durum da bırakmaz.
Benim şehrim hep ikinci hatta üçüncü sınıf insanların yaşadığı bir yermişçesine asla sahip çıkılmamış. Sürekli sürgün yeri olarak hor görülüp, hep göz ardı edilmiş, ihtiyaçlarımız yok sayılmış, yani kaderine terk edilmiş. Kadersiz şehrin kadersiz insanlarından biri de benim. Bir türlü kendimizi anlatamıyoruz ya da anlatsak da yanlış anlaşılıyoruz.
      Kadersizliğim Yozgatlı oluşumdan değil, beni yanlış anlamayın, ben şehrimle de, hemşerilerimle de gurur duyarım. Kadersizliğim devletin benim şehrime bakışından kaynaklanıyor. Benim şehrimin de ünlü yazarı, çizeri, siyasetçisi, sanatçısı, futbolcusu var ama memleketinin adını gururla taşıyıp, gururla zikreden yok. Yâda ben duymuyorum!
     Şehrime asi, kaba, bağnaz hatta aklı bir şeye ermez denilmiş. Hadi asiliği şanssız bir şekilde, sebepleri araştırılmadan kanıtlamışız? Ben asilik de dâhil, hiçbirini kabul etmiyorum, o zaman da, şimdi de, gelecekte de!
   Neden asi? Çapanoğlu beyliği gibi Osmanlı da söz sahibi olan tertemiz bir geçmiş, cumhuriyete karşı çıkmış bir isyanla yerle bir olmuştur. Bu isyanın ne nedenleri araştırılmış ne de sonuçları sorgulanmıştır. Her şeyde olduğu gibi yargısız infaz yapılmıştır! Diyeceksiniz ki neresi yargısız infaz? Olanlar ortada! Evet, görünen bir isyan var! Ama vatan hainliğinden mi? Yoksa vatan sevgisinden mi? Bence Çapanoğlunun 700 yıllık Osmanlının varoluşunu göz ardı etmeden ona bağlılığıdır isyanın sebebi. Biz şu anda öyle bir durum da olsak, yeni kurulan devlete mi? yoksa 91 yıllık devlete mi Sahip çıkarız?  (L 700 yıl ve 91 yıl dikkat edelim devlet yıkıp kurmakta üzerimize halk tanımıyorum dünya da L) yargılamadan önce bir muhakeme yapalım!!!
 Bunu tam araştırmadan cumhuriyet düşmanı bir il damgası yemişiz idi  (halk asla isyana karışmamıştır), hem de bir ailenin o günkü halet-i ruhiyesi yüzünden. İmparatorluğa bağlılığı ve ya kendi iktidarının ve gücünün yok olmasının korkusu. Biz Yozgat olarak dün de, bugün de, asla vatan haini ve devlet düşmanı olmadık, yarın da, olamayız, geçmiş iyi ve ya kötü yaşanmış ve bitmiştir.
Yozgat da Bir isyan vardır, ülkenin bir kaç yerin de olanlar gibi, Kılıç Ali ve adamları ilk isyanı bastırmak için Ankara hükümeti tarafından Yozgat ta gönderildi. Ama isyanı bastırma da hem yetersiz kaldı, hem de isyancıların kendine olan güvenlerinin artmasına sebep oldu. Aslın da Yozgat’taki ilk ayaklanma da Kılıç Ali nin yerine, Yozgatlı olan ya da sözü Çapanoğlu tarafından dinlenecek, ikna edebilecek deneyimli bir devlet adamı gönderilseydi olayların akışı belki değişebilirdi. Belki diyorum çünkü iktidar ve güç hiçbir zaman çabuk bırakılmaz, günümüzde de görünen aynı koltuk sevdası değil mi? Ben değişeceği yönünde fikrimi sunuyorum, ya da keşke öyle olsaydı diye umuyorum!
  Kılıç Ali nin başarısızlığı üzerine Ankara büyük bir hata yapıp, Talat, Enver ve cemal paşanın hayranı olan Çerkes Etemi ve adamlarını Yozgat a gönderdi. İmparatorluğu en güçsüz olduğu dönemde savaşa sokan, Osmanlının sınırlarını daraltan, Abdülaziz i tahttan indiren, yanlış savaş taktiklerinden dolayı binlerce gencin ölümüne sebep olan, son yüzyıllarında zaten çağın ardında kalan devleti bitiren, uğursuz üçlünün Enver, Talat ve cemal paşaların düşmanı olan Çapanoğlu, bu bastırmaya önyargılı baktı. Çünkü Yozgat her şeye rağmen İstanbul hükümetine bağlı bir şehirdi.
 Batı Anadolu da takdire şayan işler yapan Çerkez Etem in Yozgat a ve Yozgatlıya yaptığı zulüm hiç de göz ardı edilecek türden değildi. Yaptığı yağma ile şu anın da sebebi fakir bir şehir,  zulüm ile de mağdur ve sessiz bir halk yaratmıştır.
Yakıp yıktığı devlet binaları ve çapanoğlunun konakları yüzünden ne belgelerimiz kalmıştır ne de geçmişimiz. Adam şehrimizden yağmaladığı mallarla o kadar zengin olmuştur ki kendini bir şey sanmış, Yunanistan a kaçmadan önce TBMM sine ve Atatürk e dahi kafa tutmaya kalkmıştır.
     Sonun da olan gene Yozgatlıya olmuştur, şehir kendi kabuğuna çekilmiş, kaderine terk edilmiştir. Artık hiçbir şeye karışmayan, devletin her isteğine kayıtsız şartsız evet diyen, devletten hiçbir şey istemeyen, hem kendi halkı tarafından hem de devlet tarafından terk edilmiş hayalet bir şehir olmuştur.
Benim niyetim geçmişi deşmek veya günah çıkartmak değil, milli mücadelenin önemini kavrayamayan o ailenin avukatlığını yapmak ise hiç değil! Taşın altına herkesin elini koyma vaktinin geldiğini, hatta çoktan geçtiğini düşünen sadece memleketine âşık bir Yozgatlıyım. Sesimizi Ankara ya duyurmak için, artık bizim de ağlamamızın zamanı gelmedi mi? 
Sivas, çorum, kayseri ve Ankara ya sınır bir il böyle mi olmalıydı?
Çok geç kaldık hem de çooook! Atı  alan Üsküdar ı çoktan  geçti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder