30 Eylül 2015 Çarşamba

bir bayramı klasiği :))

      Gene bayram öncesi telaşı, sanki önce evde hiç yemek pişmiyor da senede bir iki kez pişiyor gibi telaş, telaş yine telaş. Oğlum şunu sever, kızım bunu sever, damadım diğerini sever yap yap diz dolaba. Sonra temizlik başlar sanki ev hiç temizlik görmedi bu güne kadar, bayramdan bayrama her yer temizlenir, bayram da daha çok kirlenmeden öncesi  aynı kırklanmak gibi.
     Sonra yorgun ayaklar, ağrıyan bel, yatakta sağdan sola dönemeyen bir beden, uykusuzluktan kanlanmış gözler. sigaradan sararmış bir cilt ve alkol komasına girmiş çıkmış gibi şiş bir surat.
     Sabah erken kalkmak için ilk sebep ise: Bayram namazına giden erkekler, sanki camiye değil de, bursa kılıç kalkan ekibiyle prova yapmaya gider gibi patırtı, gürültü ve şamata, namaza gitmeyen komşulara inat ben kalktım sende kalk yok öyle gaylesiz yatmak babında eziyet. cami dönüşü sabah kahvaltısı saat henüz sekiz bile değil, bayramlaşmaya gelecek  konu, komşu ve akrabalar yatandan kalkıp sanki pijamaları ile geleceklermiş gibi, o sabah insan değil de erken kalkan horozuz  sanki. Bir curcuna, bir curcuna doğduk doğalı ilk kez kahvaltı yapar, ilk kez kahvaltı sofrası görür gibi. Sonra bayramlaşma, herkes  harçlık yaşını geçtiği için çok rahat ve mutlu bir baba, kolonya ve çikolata ile geçiştirilen bayramlaşma.
      içeri de bol sohbet, bol kahkaha mutfakta anne gene telaşta masa toplanacak, toz alınacak, et doğranacak ev halkı giydirilecek bütün bu sorumluluklar görülmemiş, imzalanmamış hatta yazılmamış ama annenin yapmakta mecbur olduğu bir antlaşma...
     Sonra içeriden gelen isteklerle içinden isyan eden anne, dışından ise hemen kahveyi yapıp getiriyorum canlarım, ardından da çayı demlerim, ama meyveyi biraz sonra getiririm. Aaa ne zahmeti bu benim vazifem diye cevap verir yazılmamış antlaşmanın yasaları gereği!
     Ve böylece devletin verdiği resmi tatil biter, evli evine köylü de köyüne döner. Evde kalan anne elinde ki balonların hepsi patlamış bir çocuk gibi boynu bükük kalakalır yine tek başına, yada  sokak kedisi gibi yalnız, yorgun, sahipsiz! mutfak hırsız girmiş gibi tamtakır, ev Malazgirt savaşı orda olmuş gibi dağınık ve pasaklı.
     her bayram aynı dönence devam eder ve bu kargaşa ertesi gün unutulur gider. O an gelecek bayramın özlemi belirir anne ve babanın yüzünde, bir sonraki bayram biran önce gelsin de evlatlarımızı gene bir arada görelim daha fazla özlemeyelim diye!!!

    meral bağcı

28 Eylül 2015 Pazartesi

1. Bebeklik aşkları JJ

04-05-2010

 İnsanlar sevgisi ile vardır dünyada, dünyaya geliş sebepleri insanın insanı az ya da çok sevmesi ile olur; Şairlerin diline düşen, romanlara konu olan, mecnunu çöllere düşüren, Ferhat a dağları deldiren bu aşklar ve sevgiler değimlidir? Ama sevgi o kadar çeşitlidir ki içinden çıkılmaz olabilir!
Aşkla mı, sevgiyle mi bilinmez ama önce doğarsınız, neyi seveceğinizi bilmeden. Sadece büyüyelim diye içtiğiniz sütler, yediğiniz mamalar başkalarından beklediğiniz ilgidir sevgi sandığınız. Çünkü dünya ya acemisinizdir! Sevginin ne olduğunun da  henüz farkında değilsinizdir,
Sonra anne ve babayı tanır, onların sevgisine yavaş yavaş karşılık vermeye başlarsınız. İlk sevgililerinizdir onlar ve eğer kardeşleriniz varsa onları da seversiniz karşılıksız. (çünkü kardeşiniz sizi asla sevmez, kesinlikle kıskanır, hatta nefret eder, tabi anne ve babanın korkusundan bunu gösterip, söyleyemez.)
Sonra dedeler, niniler, yakın akraba ve komşular, evdeki oyuncaklar, sütünüzü paylaştığın sokaktaki kediler, ekmeğinizi bölüp verdiğiniz köpek yavruları, varsa tavuklar, kuşlar diye devam eder sevgi listeniz.
Yürümeye başlamak demek! anne ve babanın elinden tutup gezmelere gidilme yaşlarıdır. Bununla beraber sevgilileriniz de çoğalır.  Arkadaşlar, parklarda ki oyuncaklar, kum havuzu, arabalar, bebekler, toplar, balonlar ve çiçekler eklenir sevilenler listesine.

Gönlündeki en yüksek yere de artık bakkal amca oturmuştur, çünkü çikolata, sakız gibi şeylerin tadını almışlardır. Sokaktan geçen dondurmacı ve simitçinin de liste de bayağı üst sıralara çıktığının hiç göz ardı edilmemesi gerektiğini söylemeliyiz tabi ki. J

2 çocukluk aşklar

  04-05-2010    

Biraz daha büyümüş okul çağınız gelmiştir, sorumluluklarınız artmıştır. Artık çoook işiniz vardır,  ders çalışılacaktır! Her gün hamal gibi kocaman okul çantalarının altın da inleyerek okula gidip, gelinecektir! Omuzlarınız da ki bu yükü azaltmak arada bir dinlenmek için de başka aşklara yelken açarsınız. Derslere değil ama! Mutlaka öğretmeninizedir okulda ki ilk aşkınız! Sonra bilmem kaç vitesli bisiklet, dizlerini, dirseğini yaralayarak, annenizden habersiz oynadığın futbol topunuz, elim sende, ip atlamak, saklambaç, körebe, uzuneşek ( hiç anlam veremediğim bir oyun)vb… Yani sevginizin limitleri artık yükselmiştir!
Öğretmene bütün sınıfın aşık olduğunu anlayınca umutsuzca vazgeçersin ondan. Karşı cins ten bir aşk bulursun kendimize tabi ki platonik, ayran budalası gibi ağzın açık, salyalar akıtarak, ne olduğunu bilmeden, kalbinizde bir tımbırtı ile kıpır kıpır onun bulunduğu ortam da gezersin, bir bakış atacak mı acaba diye şapşalca hareketler ve konuşmalar yapıp komik duruma düşersiniz.

Bu sevgi hiçbir şeye benzemez, diğer aşklarının hepsi uçan balon gibi uçup gitmiştir aklınızdan. Bu ilk aşktır yıllarca unutulmayan, bir silgi veya kalem istese de versem diye kibrit gibi tutuşursun. Fırsatını bulsan bile elleriniz terler, cesaretinizi toplayıp tutamazsınız o elleri. Eliniz ayağınıza bir birine karışır, diliniz dolaşır cevap veremezsiniz, soru da soramazsınız, sadece bakarsınız trene bakar gibi.

3. gençlik aşklar

 04-05-2010


İlköğretim bitmiştir, artık küçük sevgilerin yerini daha anlamlıları almıştır, tabi ki o yaşa göre anlamlı olanlar. Parkların yerini, sinemalar,  internet oyun salonları, dershanelerin ve okulların kafeteryaların da geçer bu birkaç yıllınız. L
Lise bitene kadar aslında dünya dardır gençler için, gezip eğlenseler de hep bir tarafları buruktur, eksiktir tam olamazlar. Olmazsa olmaz bütün gençlerin belalısı üniversitelere giriş sınavı vardır önlerin de, oynasalar, gülseler de hiç rahat değillerdir, acaba başarabilecek miyim diyerek, tepelerinde ki kara bulutlularla gezerler.
Öncelikler gene değişmiştir, kazananlar kazanmış rahat bir nefes almıştır, kazanmayanlar bir daha ki seneye tekrar denemek için aynı döngüyü yaşamayı sürdürecektir. Kazananlar artık kızlı erkekli üniversiteli olmuşlardır. Sokak kedileri değil ama sokaklar değişmiştir, mahallenizin yerine; Beyoğlu, Tunalı, Bahçeli ve Nişantaşı gibi yerler olmuştur çoğunluğun mekânları.
Gençlerin yürekleri artık gerçek sevgililerle tanışmıştır, ah o aşk! Beraber gidilen aşk filmleri, el ele izlenen televizyon dizileri, omuz omuza saatlerce bakılan ufuklar, diz dize oturup yeyip içtikleri kafeler ve lokantalar. Beraber oldukları her an sevgi ile bakılan her yer daha güzel görünür gözlerinize.
Yanaklara konulan küçücük bir busenin verdiği o zevk, değişilir mi dünyanın bütün varlıklarıyla? Valla o zaman değişmezler! (ama sonra her şey unutulur ve değişir!) onlar için en büyük acı; yan yana olamadıkları her saniyedir, çünkü saatmiş gibi uzun geçer o saniyeler. Ama bir mesajla gelen merhabanın ardından iyi geceler canım diye biten bir cümle, alır götürür bütün hüzünlerini. Budur işte sizin en güzel geceniz, sevgi dolu bir mesajdır o gece rahat uyumanızın sebebi.
Ah o nasıl geçtiğini anlamadığınız gençlik, her koşulda yanın da olup koşulsuz seversiniz, o kadar duru, o kadar temiz bir duygudur ki o yaşananların yeri asla doldurulamaz.
     Siz, yani kanları deli akanlar, aşklarınızı çok gürültülü yaşarsınız. Kuş gibi uçarıdır sizin aşklarınız, sadece bir dakika gecikmek bile bitirir, hemen eritiverir pamuk şekeri gibi olan sevginizi. Sonra sil baştan başka bir sevgiyle, demir atar sığ denizlere başka bir sevgiliyle, hiç ara vermeden.  Sevdiğinizden hatta onsuz olursanız öleceğini sandığınız kişiden, sanki bir pazılın parçası gibi ayrılmak ne kadar da kolaydır sizin için.

4. OLGUNLUK AŞKLARI!

    4. Olgunluk Aşkları


Artık baba parası yeme vakti geçmiştir, vakit, kendi kanatların ile uçma vaktidir. Askerlikler bitmiş, İşlere girilmiş, olgunluk dönemine başlamışsınızdır, kimi uzman oldukları dallarda istediği işini severek yapar, kimi ise hiç istemese de mecburiyetten mutsuz bir kargaşanın için de bulur kendini. Çünkü geleceğini güven altına alman gerekir,
Artık bir yastıkta devam edecek sevgilini, çocuklarının annesini, yani kalıcı olacak aşkını bulma zamanınız gelmiştir. Sıkıntı büyüktür, elinde ki ekmeğine ortak köpek yavrularına, sütüne ortak kediye, dondurmacıya ya da bakkal amcaya olan aşklarınız çoktan unutulmuştur. Masraflı bir yolun henüz başındasınızdır, artık ihtiyacımız olan para dondurma, sakız, oyuncak parasının kaç bin katı olacaktır.J
   Gelin, damat demek; düğün, takı, ev, eşya, araba, balayı vb.LMasraf! LMasraf! LMasraf! Demek! İki taraf da hırsız girmiş banka kasasına döner. Ya da bizim yörede denildiği gibi; yolunmuş tavuğa benzerlerJ benzerler de, hiç de soyulmuş gibi üzgün olmazlar, dost ve ahbaplarla kaç gün kaç gece mutluluktan bulutlara değercesine eğlenilirler.
Sonra herkesin olduğu gibi normal bir çift olursunuz, gün gelir mutlu, gün gelir kavgalı, gürültülü. Saygı sonra sabır olmalı evlilikte, önce saygı birbirlerine saygı ve sabırlı çiftler evliliklerinde ki ufak tefek hataları görmezden gelmeyi başarabilirler.
Ama uygulaya bilmek için de sevgi gerekir! Karşındakini zapdırap altına alarak değil, Yaratanın sadece insanlara layık görüp, hediye ettiği konuşma yeteneğinizi doğru kullanıp, karşılıklı oturup konuşabilmek gerekir, sabredeceğin şeylerin de tabi ki bir sınırı vardır.
Bu dönemin yüz de doksanlık bölümü doğan çocuklarınızın üzerine kuruludur. Doğumları, yeme ve içmeleri, yürümeleri, eğitimleri, her okula başlamaları ve her okuldan mezuniyetleri sonunda da evlilikleri diye süreçlerdir yaşadıklarınızın en önemlileri. Yüzde onluk dönem ise hayatın diğer isteklerini kaplar.
 Ama devam eden her evlilikte mutlu değildir, mutsuzda olsa mecbur devam edenler vardır. Kimi ekonomik bağımlılığından, kimi, bırakacak gücü olmadığından, bazıların da ise bırakma diye bir şeyi ailesi asla izin vermediğinden devam edip, mutluymuş gibi rol yaparlar,
Şimdi ki evlilikler çocuk oyuncağı gibi oldu, saygı yok, sabır yok, anlama, dinleme yok, sevgi dolu sözlerin yerini yürek yakıcı acı sözler almıştır. Mutlu evliliktir aslın da herkesin hayallerinde yaşattıkları.

Gelinlikle girilen evlere, kefenle çıkma zamanı çok arkalar da bırakılmıştır, bazan olması gereken budur ama çok canını yakan birliktelikler hem çocuklara hem de size zarar veriyorsa evliliği sonlandırmak en doğal olanıdır. Ama hiç kimse boşanayım diye evlenmez! Sonun da kimse böyle olsun istemese de aşkta biter, sevgide tabi ki evlilikte.  


5. ikinci bahar aşklar son.

   

5.  İkinci Baharın Aşkları

Çocuklarınızı yuvadan uçurana kadar evlilikleriniz sallapati ile gider, ne nasıl yaşadığınızı anlarsınız, ne de ne yaşadığınızı, bir curcuna için de geçer zaman. Bakarsın ki çocukluk, gençlik, olgunluk her şey yıldızlar kadar uzaklaşmıştır sizden! Afallarsın ne zaman yaşandı ömrümün bu bölümü diye, ben nerdeydim? Neler kaçırdım bu kargaşanın için de? Geçerken nasıl fark etmedim, kendime ait olan kısmına niye sahip çıkamadım, diye düşünürsünüz. Ama geçmiştir artık hem de hiç pişman değilsinizdir yaşananlara sadece şaşırırsınız.
Aynada ki yansımanın kim olduğunu merak edersiniz, bu benmiyim? Ben ne ara böyle oldum? Bakarsınız ki yaş ya elliye yaklaşmış ya da geçmiş elli bile size çok uzakta kalmış, torunlar sarmış etrafınızı dede, nine olmuşsunuz. Yaşlandım mı? Yolun sonu mu geliyor?  Hayatı yakalamak için bir sansım daha var mı? Gibi sorular dolar beyninize.
Kimse kalmamıştır çevreniz de, sadece onca seneyi birlik de devirdiğiniz sevgiliniz yanınızdadır. O hiç terk etmemiştir sizi, sevdiğiniz hatta canınızı bile seve seve verecekleriniz dâhil, her şey uçup gitmiştir ve yakalama şansınız yoktur, ne kadar çabalasanız da. Aslın da yaşamak zorunda olduğunuz zaman yaşanmıştır. Siz istemeseniz de zaman akıp gitmiştir,  hayattan beklentilerinizin ya da hayallerinizin çoğunu pas geçmişsinizdir. Aşklarınızın sıralamaları gene değişmiştir, istisnasız hayat arkadaşınızın değeri çok artmıştır. Yeri doldurulamaz olup gönlünüzde ki ilk sıraya dünyadan göçene kadar inmemek üzere oturmuştur.
Yeni eklenen aşklarınızın en önemlisi ise torunlarınız olmuştur, kalbinizde ki ikinci sırayı ebediyen bırakmazlar başka bir şeylere. Arada sırada uğrasalar da, evinizin her yeri onların resimleri ile dolmuştur, her gelen misafire gözünüzün içi gülerek, yüzünüz de bahar gelmiş  gibi bir ifadeyle,  gösterisiniz o resimleri; bak torunlarım bunlar diye!
Artık geçmiş için yapacak bir şey gelmez elinizden, gelecek içinse kaygı duymayacak kadar sona yaklaşmış bulursunuz kendinizi. Geleceğin ne getireceğine aldırmazsınız, can yoldaşınızla planlar yaparsınız kadere inat, tabi sağlığınız elverdiği sürece.  Beraber yürürsünüz gençken vakit bulamadığınızdan içiniz de ukde kalmış, elele yürüyemediğiniz her yere. Yeni doğduğunuz an gibi basit olur bu yaşlar da aşklarınız,  beraber;  içtiğiniz suya, baktığınız doğaya, gezdiğiniz parklara, oturduğunuz banklara bile aşıksınızdır artık, ufacık şeyler sizi mutlu eder.
 Artık ikinci baharınızı yaşıyorsunuzdur, dünya ikinizin etrafınız da dönüyordur. Takmazsınız kimseyi kafanıza geç kalmış olsanızda, gönlünüzce özgür yaşarsınız yaşaya bildiğiniz ve yaratanın verdiği emaneti alacağı zamana kadar.
                                                                      J SON L

23 Eylül 2015 Çarşamba

J KİM DELİ ACABA! L

 Biraz akıllıysan! Özgür ve mahalle baskısını takmıyorsan kafana! Canavar gibi yaşamaktansa, iyi bir insan olarak terk etmekse amacın dünyayı! Hayatı kafana takıyorsan, gücünün yetmeyeceğini bile bile dünyadaki kötü gidişin durmasını istiyorsan!  Kendi doğrularınla yaşıyorsan! Umarsızlığı yaşam felsefesi olarak kendine seçmemişsen! Senin için dünya da en önemli olan ailen ve sen değilsen! Dalgalar senin geminin rotasını asla saptıramıyorsa! Yağmurlar senin nehrini hiç taşırmıyor, sel olmasına sebep olmuyorsa! Fırtına senin uçağını hiç sarsmıyorsa! Başkalarının küçük hesapları ve küçük beyinli insanlar seni hiç ilgilendirmiyorsa, sen umutsuz vakasındır.
Senin deli olduğunu söylerler delirmişsin gibi davranmaya başlarlar. Bu teşhis üzerine bir kez yapıştımı, deli olmadığına inandırmak için çabaladıkça, ne kadar akıllı olduğuna dair kanıtlar sundukça,  batarsın daha derine inandıramazsın kimseyi kendine.
         Hazırdır yargısız infaz kurulu hazırdır, senin deli olduğunu söyleyip ipini çekmek için. Kafka  vari  bir yaratıcılıktır onların ki, kolaydır onlar için insanı yargılayıp, yaftalamak her konuda deli, komünist, faşist,  darbeci, mağrur, egoist, ukala gibi örnekleri binlerce çoğalta bilirler. İşleri sadece budur onların, nalıncı keseri gibi sadece kendilerine doğru yontarlar her şeyi, kendinden olmayan, onlardan bir beklentisi olmayan herkes bir tehdittir,  tehlikedir o zati muhteremler için. Kafalarını sana takarlar, seninle uğraşır düzenini bozarlar, sana zarar verebilmek için Allahtan en çok korktuklarını söyleyen onlar, Allahtan korkmadan hep senin dedikodunu yaparlar.
         Sen bu bozmak istenen düzenine dokunmalarına asla izin vermezsin. Sende bir değişim başlar, kendini ve çevreni korumak için, daha umarsız olursun, daha net görürsün insanların yüzünü, maskeleri düşmüştür artık gerçek gün yüzüne çıkmıştır.
         İtiraf edecek anıları olmayan insanlarla dolar etrafın, aslında hiç yaşamamış, yada yaşanmamış gölgeler sarar etrafını. Hiçbir şeyden habersiz insanların yerine koyarsın kendini, anlamaya çalışırsın neler yaşayıp neler düşündüklerini ama anlayamazsın. Seni bir kaşık suda boğmak isteyen insanların seviyelerine inemezsin çünkü bu senin doğanda yoktur. Ruhları zindanlara hapsolmuş o küçük insanlarla uğraşasın gelmez içinden vazgeçersin bırakırsın, asla onlar gibi sefil ve sapkın olmadan. Sen onlardan hep bir adım önde olursun, her zaman onların yaptıkları senin yanında etkisiz ve anlamsız kalır. Asla sana zarar veremezler, seni kendi kokuşmuş hayatlarına, saflarına çekemezler. Çünkü sen daha akıllısındır, iyi ve kötüyü, soru sormayı bilen, nerede durman gerektiğine karar verebilen, sabun köpüğü olaylarla vaktini heba etmeyen ve cahil olmayı asla kendine layık görmeyen kişisindir.
        Bu olaylar senin aslında ne kadar saf ve iyi niyetli bir insan olduğunu su yüzüne çıkmış olur. Artık aynaya her sabah baktığında daha güçlü daha kararlı bir yansımandır gördüğün. Sen artık anlarsın ki bencil, riyakâr ve kalleş insanlara karşı olan içindeki merhamet yok olmaya başlamıştır düzeleceklerinden umudunu tamamen kesmişsindir. Kötülere karşılık verebilmek için sende şeytanla dost olmayı seçmişindir,  kuzu postuna sarılmış kurtların senin dostların olmadığını öğrenmişindir artık. Ama kişiye özeldir bu değişim mazlumlar ve iyiler gönlünde her zamankinden en iyi yerdelerdir gene.
         Sen cenneti seçerken bu dünyada, onlar daha ölmeden cehennem rezervasyonlarını yapmış olacaklardır. Senin  onlardan alacakların, onların ise çekecek çok büyük vicdan azapları olacaktır.
          Bu düşüncelerle deli olanın sen değil, onlar olduğunu bilirsin ve için rahat yoluna devam edersin.
          Hiç bir kötülük ve maddiyat seni gerçek kişiliğini göstermekten alı koymaz ama saflık perdesini de kapatmışsındır.  Şimdi herkese hak ettiği kadar değer verme zamanın gelmiştir, fazla tevazünün ne yeri nede zamanıdır. Sen aklınla yenersin bu sıkıntıları, yararsın denizleri, geçersin aklı başındaların bulunduğu kıyıya, ardına bakmazsın, hedefine ulaşırsın ayaklarını takip ederek. Yolu doğru olanların yanın da bulursun kendini ve dürüstlük adasının tertemiz havasından rahat bir nefes alırsın doldurursun ciğerlerine. Bir daha asla dönmesin kargaşalı, yalanlı, ikiyüzlü, samimiyetsiz, insafsız ve iftiracı olan akıllı insanların yanına… 
Çünkü sen hala delisindir onların gözün de!
 İlkan SAN,
    Akıllıya hasret kaldık denk olduk deliye, giydirdik hiç bıkmadan Ali nin külahını Veli ye diye güzel bir laf söylemiş…

15 Eylül 2015 Salı

03-03-2011 hızır ve ilyas

                     Hızır ve İlyas

   İki gün sonra hıdrellez, hava güzel olursa bahçeye gidip kutlayacağız, gül ağacının altına dileklerimizi yazıp gömeceğiz ya da gül dalına asacağız sonra dileklerimiz olsun diye salak salak bir sene bekleyeceğiz. İsteyenin bir yüzü vermeyen Arap diyeceğiz.  Ben şimdiden başladım ne istesem diye düşünmeye! Her sene ben istemekten usandım, Hızıraleyselam vermemekten usanmadı!
Bahçeme ev; kaç senedir istiyorum o benim çadırımı da yıkıyor! Kendime bir arazi aracı( bahçeye gidip gelmek için) o benim elimdeki arabayı da sattırıyor. Allah, Allah. Yok, artık terslerini isteyeceğim. Araba istemem ben sağlıklı olup yürümek istiyorum! Ve bahçemdeki çadırın yarısını değil hepsini yık, ben şemsiye ile idare ederim! Desem bu sefer de yazık şu kulun dediğini bir kez yapayım ya falan derse yandık valla!
Neyse, çok bin yıllar önce bir gün Hızır ve recep: Ya biz hep ayrı ayrı geziyoruz bir şey de beceremiyoruz, birlikten kuvvet doğar deyip, sene de bir 6 Mayıs da buluşalım beraber gezelim demişler. Noel babadan yıllar yıllar önce, onun bir gece de bacalardan girerek pis kokulu çoraplara ya da katledilmiş ölü çamlara yaptığı işi değil; Bunlar bir gece de mis gibi kokan gül ağaçlarının dallarına asılı dilekleri okuyup not eder, o sene boyunca yapmaya çalışırlarmış. Güçlerinin yettiğini ve işlerine gelen kişilere hediyelerini dağıtırlarmış. (bir nevi torpil orada da var yani)
Bir sene, on sene, yüz sene, onbin sene hep aynı terane devam etmiş, ama ne Musa ya ne İsa ya yaranamazlarmış aynı bana yaranamadıkları gibi. Artık bıkmışlar yeter ya ne bu böyle kimseyi memnun edemiyoruz, biz bu sene kendimizi boşa yormayalım demişler, o sene ücretsiz izin almış ve tatile çıkmış, güneye doğru açılmışlar, oh hava güzel, deniz dalgalı, istek yok, ordan oraya gezmek yok, dertlenen yok, valla kebap!
Fakat alışkanlıklardan öyle çabucak vaz geçilmez, boş oturmaktan çok sıkılmışlar, konuşulanlara kulak kabartıp acaba bir isteği yerine getirelim mi, ben çok boşlukta kaldım demiş Hızır. İlyas da ben de ya tamam hadi o zaman demiş, âmâ sadece bir kişinin dileğini yapalım çünkü tatildeyiz diye karar kılmışlar. Zorda olan var mı diye de etrafa bakmaya, yani ufak ufak kaşınmaya başlamışlar. Sonra kimin dileğini yerine getireceklerini bulmuşlar.
Tek başına oturan çok üzgün bir kızcağız görmüşler, görünmezlik hırkalarını sırtlarından çıkarıp günümüz insanları kılığına bürünmüşler.( tabi bunların bayağı bir güçleri var istekleri hemen emir oluyor, Alaattin in cini gibi de değil sırf üç hak, uufff bir sürü hak, hak getire!)
Noel baba geyiklerin çektiği kızakla gezer bilirsiniz, ama bizimkilerin neyle gezdiği meçhul Türk halkımız, hep nemelazımcı olduğu için hiç sorgulamamış! Ama bence bizimkiler ışınlanıyorlar daha bilim kurgu çünkü. Neyse kızcağızın yanına gitmiş bu iki adam,( ha!  Bunlar hiç yaşlanmadıkları için aynı vampirler de olduğu gibi, Biredim pitim emsali bayağı bir yakışıklılar, öyle hayal ettiğiniz gibi aksakallı, yaşlı falan değiller) neyse oturmuşlar yanına başlamışlar hasbihal etmeye.
Güzel kız neden üzgünsün, sana yardımcı olabilir miyiz?
Ah ah deyip ağlamaya başlamış kızcağız!
Bize güvene bilirsiniz derdiniz nedir biz Hızır ve İlyas aleyselamlarız demişler,
Kız ama siz hem çok yakışıklı, hem de çok gençsiniz diye inanmamış.
Allah tarafından ellerine verilmiş olan özel kimliklerini gösterince!  Sanki her gün öyle bir kimlik görüyormuş gibi! Kız hemen inanmış!
Kızcağız biraz sıkılmış ama sonra başlamış anlatmaya: Üniversite sınavına girdim ama şifre var diye ortalığa bir laf attılar; ben sınav için salondayken siz o zaman neredeydiniz, benim sınavı kazanmama yardım edermisiniz? Eğer kazanamazsam hayatım kararacak, benim tüm geleceğim buna bağlı. Hayda aldılar mı belayı başlarına ne etsinler? Sormaz olaydık bu devlet olayı bize politika yasak demişler.
 ozaman sizinle benim hiç bir işim olamaz, siz şimdi defolun gidin yanımdan demiş, Hızır ile İlyas tırsıp , topuklamışlar ve hemen kaçmışlar kızın yanından!   
Çünkü, ÖSYM nin başında Yobaz, Gözleri dönmüş bir avam hatibi Ali Demir diye' bir başkanın olduğu biliyorlarmış…
Nedir bu başımıza gelenler ya hızır! bu dünyanın kazığı kopmuş resmen, insanları bu kadar üzen yöneticiler ne ara gelmiş başlarına, bizim bunlardan neden hiç haberimiz olmamış.
Haklısın ilyas  biz bulaşmayalım gel tatilimize bakalım. Değip düşmüşler gene düşlerinde gördükleri o temiz ve saf halkları bulmak için yollara.

yazıyorum yazmasına da ama sonu nasıl bitecek bilmiyorum!

blog da yazamıyorum diye yıllarca dertlendikçe 7. ayın 7. günün de aklıma bir sürü kelimeler geldi bende onları oturup bir deftere yazdım. biraz oradan biraz buradan derken kitabı yarıladım oldu yüz yirmi altı sayfa, İstanbul a gönderdim içinde ki konunun gidişatı bilmem beğenilir mi? belki de çöp olarak atılır...
henüz bitmedi kolay kolay da bitmeyecek ama ben o yolda devam edeceğim hiç bıkmadan...
sonu yazılmadı, ama yazılacak, basılır mı, okunur mu? bilemem, benim gönlümün şaheseri o 126 sayfa